En Sevgili’nin Sevgilisi Hazreti Ayşe’nin Düğünü

Hadsizliğime, “Sevdiriniz!” buyruğunu kalkan yaparak, O’nun “Hümeyrâ”sını anmaya çalışacağım.
Bugünkü söyleyişle; rol modelimiz, yani hayat felsefemizin kaynağı olması gereken validelerimizi lâyıkıyla anlatabilmek her hâlükârda zor, ancak sayfalara yazabilmek ve sığdırabilmek daha da müşkül.

Hazreti Hatice(r.a.)’nin goncası, Güllerin Efendisi’nin sevgilisi Hazreti Ayşe! O öyle bir sevgili ki; Rabbimiz tarafından, hiçbir kadına verilmeyen özellikler ile donatılmış bir yar… Üç defa aynı rüya ile yeşil ipekler üzerindeki sureti, Cebrail (a.s) tarafından Hz. Peygamber (s.a.v)’e, “Bu senin dünya ve ahretteki hanımındır.” diye sunulan Ayşe’si… Rasûlullah (s.a.v)’ın, Hazreti Hatice (r.a)’nın vefatından sonra, ilk ve tek genç kız olarak nikâhladığı hanımı.

Hanımları arasında, yalnızca Hazreti Ayşe’nin odasında iken vahiy inerdi. At üzerinde gelen Cebrail (a.s.)’i gören ve Rasûlullah (s.a.v) ile fısıltılarına şâhit olan tek hanım Ayşe validemiz! Aynı zamanda, Rasûlullah (s.a.v) vasıtasıyla, Cebrail (a.s.)’dan selâm alan ve ona selâm yollayan tek insan… İftiraya uğradığında, suçsuzluğu hakkında inen Nur Suresi’nin 11. ve 12. ayetleriyle aklanan, hadis âlimlerince Allahın sevgilisinin sevgilisi, semadan inen ayetle temize çıkan” şeklinde övülen mü’minlerin annesi.

Allah Rasûlü (s.a.v)’nün rûhunu Rabbine teslim eylediği mekân onun odası, son nefesinde mübarek başını yasladığı yer onun sînesi. Ve Rasûlullah (s.a.v)’ın defni ile “Cennet Bahçesi”ne dönüşen oda, yine Hz. Ayşe(r.a)’nin odası… Bundan böyle “Hücre –i Saadet”, artık “Ravza –i Mutahhara” olmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hz. Hatice’nin vefatından sonra, sadece hayat arkadaşını değil; yoldaşını, sırdaşını, dostunu, bu dünyadaki en kıymetlisini kaybetmenin hüznü içindedir. O’nun bu haline şahit olan, sütkardeşi Osman bin Maz’un’un hanımı Havle (r.a), Rasûlullah (s.a.v)’e Hz. Ebû Bekr’in kızı Ayşe’yi tavsiye eder. Hz. Ayşe’nin, aile terbiyesi ve yetişme tarzıyla, Allah Rasûlü’ne destek olacağını ve güzel ahlâkıyla O’nu hoşnut edebileceğini anlatır. Efendimiz (s.a.v)’in olumlu yaklaşımı üzerine, derhal Hz. Ayşe’nin annesi Ümmü Rûman’a giderek durumu bildirir. Hz. Ebû Bekr ile yapılan değerlendirme ve verilen karar sonucu Şevval ayında, -dokuz-on yaşlarında bulunan, kendisini “Peygamberliğin dördüncü yılında, Mekke’de, ben genç kızlık çağına girmek üzere olan ve kızlarla oynayan bir çocuktum.” diye anlatan- Hz. Ayşe(r.a) ile Efendimiz (s.a.v) nişanlanırlar. Hazreti Peygamber (s.a.v) ile Hazreti Ayşe arasındaki yaş farkı, Hazreti Ebû Bekir ile Hazreti Hafsa arasında da aynıdır. Yani bu yaş aralığı ve gelinin küçük yaşta olması, o günün Arap Yarımadası’nda normal bir durumdur. Hatta aynı çağın Asya’sında, Avrupa’sında bile durum farklı değildir, bu böyle biline…

Ancak kısa bir süre sonra, hicret emri ile Allah Rasûlü (s.a.v), en sâdık dostu Hz. Ebû Bekr (r.a)’i de yanına alarak Mekke’den Medine’ye doğru yola koyulur. Medine’yi şereflendirdiklerinde, halk tarafından “Ay doğdu üzerimize” diye sevinçle karşılanırken, her ikisinin de aileleri Mekke’de kalmış bulunmaktadır. Onların Medine’ye getirilmesi için Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Hz. Ebû Bekr (r.a), dört kişiyi görevlendirir. Hz. Aişe, kız kardeşi Esma, ağabeyi Abdullah, annesi Ümm–i Rûman ve Hz. Sevde, Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Fâtıma (r.a)’dan oluşan kafile yola çıkar. Mina yakınlarında, üzerinde Hz. Aişe ve annesinin bulunduğu deve kaçar, çöle doğru koşmaya başlar. Bu durumda endişeye kapılan annesi “Eyvah kızcağızım, eyvah gelinciğim” diyerek çırpınırken deve sakinleşerek kafileye katılır ve Medine’ye ulaşırlar. Hz. Ayşe (r.a), annesi ve kardeşleriyle babasının evine, diğerleri ise Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in yanına giderler.

Daha sonra Medîne’de, inşa edilen mescidin bitişiğine yapılan odalar, Peygamber Efendimiz (s.av) ve ailesinin yuvaları olacaktır. Bu odalardan biri de Hz. Ayşe (r.a)’nin gelin geleceği yerdir.

Artık düğün günü gelmiştir. Bu gün Şevval ayında bir gündür. Toplumun uğursuz saydığı bu ayda yapılır düğün ki; güne, aya, yıldıza veya herhangi bir yaratılmışa olumsuzluk yüklemenin anlamsızlığı ortadan kalksın diye. Hz. Ayşe(r.a), nişan tarihinden bu yana geçen süre içerisinde serpilmiş, genç kız olmuş ve en seçkin gelin olmanın bilinciyle daha da olgunlaşmıştır. Esmâ (r.a), Hz. Ayşe (r.a)’yi Allah Rasûlü (s.a.v) için süsler, hazırlar ve Efendimiz (s.a.v)’i buyur eder. Narin yapılı, iri gözlü, dalgalı saçlı, pembe beyaz parlak yüzlü, tatlı bir gelin olan Hz. Ayşe (r.a), tarifi imkânsız ve benzersiz yakışıklı, gözlerin kamaşmaktan öte bir halde bakakaldığı nurdan bir damadın karşısında bulur kendini. Parlak beyaz yüzünden dolayı, bundan böyle biricik eşinin “Hümeyrâ”sıdır o. Yan yana otururlar. Bir tas içerisinde getirilen sütten, birbirlerine ikram ederek içerler. Kalan süt ve düğün yemeği davetlilere ikram edilir. (Bu gün düğünlerde gelin ve damadın birbirlerine ikram ettikleri ve kalanının davetlilere dağıtıldığı pasta, o günden gelen bir ikram biçimi midir acaba? Neden olmasın? Tüm düğünlerde, bu niyet üzere kesilen pasta ve ikramın bereketinin hânelere yayılması dileğiyle…)

İslâm dinine yakışan bir sadelik ve asaletle yapılan düğün sona erdiğinde yerleşilen “Hâne-i saadet”, kerpiç ve hurma dallarından yapılmış bir odadır. Bu hanede ihtiyaç fazlasına, bugünün en salgın hastalığı israfa, harama asla yer yoktur. Döşemesi; yerde serili bir hasır, üstünde içi hurma lifi dolu deri bir yatak ve birkaç kap-kacaktan ibarettir.

Ancak, oda kapısının Mescid-i Nebevi’ye açılıyor olması, mükemmel bir aile terbiyesi ile yetişmiş, çok zeki, üstün muhakeme ve anlayış yeteneğine sahip Hz. Ayşe (r.a) için en büyük nimettir. Böylece, aynı zamanda bir okul olan mescitte yapılan, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bütün sohbetlerini dinlemekte, sorulara ve cevaplarına tanık olmaktadır. Onlar hakkında eşi ile müzakerelerde bulunarak, çağlar ötesine doğru ve sağlam bilgi ulaştırmak için kayıt altına almaktadır. Bu sayede dokuz yıl süren evliliği sırasında aldığı ilim ile Kur’an, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinin zirvesine oturur. Tereddüt halinde kendisine danışılan en güvenilir kaynaktır. Ayrıca tıp ilimlerine de derinliğine vâkıftır. Devrin ilim sahipleri Hz. Ayşe (r.a)’den daha temiz ve düzgün konuşan kimseyi görmediklerini, iyi bir şair olduğunu söylerler.

Allah Rasûlü (s.a.v), mümkün olduğunca yanından ayırmaz Hümeyrâ’sını… Bu sebeple; Kur’an ve sünnetin en yakın şâhidi, ince ve kıvrak zekâsıyla en güzel idrak edeni, dile hâkimiyeti, düzgün ve güçlü ifadeleriyle en iyi nakledeni olur. Böylece, “Dininizin üçte birini Hümeyrâ’dan öğreniniz!” iltifat ve buyruğunu hak eder.

Hz. Ayşe (r.a) gülünün kokusunu bile kıskanır. Yeri gelir şakalaşır, yeri gelir O’na nazlanır; mübarek omuzları üzerinden duvar arkasındaki yarışları izler. Zaman olur birlikte belirledikleri noktaya kadar yarışırlar. Zaman olur savaşta su taşır, yara sarar.

Ve ömrünün sonuna kadar, ilelebet Müslümanların yaralarına merhem olabilmek için bilgisini, özellikle hanımlara, aktarmakla geçirir.

Bu mübarek hâtun, 676 yılında Medine-i Münevvere’de ruhunu teslim eyler. Ebû Hureyre (r.a.)’nin kıldırdığı namazın ardından, Bakî kabristanına sırlanır.

Onun mübarek ruhundaki sır, bugünün genç kızlarına ve hanımlarına emanettir. O sırra lâyık olabilmek, bu sırrı gereğince kavrayıp gelecek nesillere iletebilmek, yüreklerimizi bu özel sırla parlatabilmek duasıyla…

Ferda Olbak Mazak

Merve Akdoğan

İstanbul Üniversitesi Radyo TV bölümü mezunu olan Merve Akdoğan, web içerik editörüdür. Moda, Kadın, Stil, Güzellik, Seyahat/Gezi alanlarında içerikler üreten editörümüz, alanında uzman isimlerle röportajlar da yapmaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın