Ramazan Ayının Fazileti

İslâm’da imân, ibâdet ve ahlâki davranışların birlikteliği göz önüne alındığında, yukarıda sayılan üç şeyden kaçınmak, oruç için temel şartlardır. Bunun yanında orucun tam manasıyla gerçekleşebilmesi için namaz, zekât, güzel davranışlar sergilemek, haramlardan ve yasaklardan kaçınmak gibi diğer ibadetlerle de bütünleştirilmesi gerekir. Oruç kelimesinin Arapçası savm, “kaçınmak” demektir. Buna göre oruçlu, zikredilen üç yasaktan kaçındığı gibi, Allah’ın haram ve yasak kıldığı her şeyden kaçınmalıdır. Yalan, iftira, kumar, gıybet gibi kötü huylar oruç ibâdetini zedeler. Bunlar bir Müslümanın her zaman sakınması gereken kötü davranışlardır ki Ramazan ayında bunlara hiç tevessül etmemelidir.

Oruç için Ramazan ayının seçilmesinin özel bir sebebi vardır. Zira Kur’ân, Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır. Hz. Peygamber’e ilk vahiy, Hirâ mağarasında iken Ramazan ayının 24. gecesinde gelmiştir: “Ramazan ayı ki, insanlara hidâyet, hidâyetin açık delilleri ve ayırt edici olarak Kur’ân onda [o ayda] indirildi. Sizden kim o aya şâhit olursa oruç tutsun.” (Bakara, 2/185). Bu yüzden İslâm dünyasında Ramazan ayının gelişiyle başlayan hareket, yeryüzündeki en büyük kitle hareketidir. Dünyanın her tarafında zengin-fakir, kadın-erkek, doğulu-batılı bütün Müslümanlar, Ramazan hilâlini gördükleri zaman hayatlarının akışını birden bire değiştirirler. Müslümanlar, bu ayda daha çok ibâdet ederler ve Kur’ân ile iştigalleri daha fazla olur.

Ramazan ayında mü’minler mukabele okumak veya dinlemek yoluyla Kur’ân ile buluşurlar. Bu Ramazan’da yaşanan olağanüstü haz verici bir ibâdettir. Ancak şurası unutulmamalı ki, bir Müslüman için önemli olan Kur’ân’ın emirleri ve hükümleridir. Bunları yerine getirdikten sonra, mukabele okuyan bir mü’min sevap kazanır. Bu bağlamda Kur’ân’ın ahkâmına karşı çıkan ve hayatında Kur’ânî emirlerin eseri görülmeyen birinin, Ramazanda sırf mukabele okumasının, okutmasının veya dinlemesinin bir faydası yoktur.

ORUÇ TUTMAYAN KAYBEDER!
Oruç tutmak, her mü’mine farzdır. Bu yüzden bulûğa ermiş, sağlıklı ve akıllı olan her Müslümanın oruç tutması farzdır. Oruç tutmayan kimse, her şeyden önce imanının gereğini yerine getirmemiş olur ve Rabbinin rızasına ulaşamaz. Bakara Sûresi 185. Âyette, “Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez.” buyurulur. Bu âyette belirtilen hasta ve seferilik durumunda bulunanlar oruç tutmayabilirler, daha sonra kazâ ederler. Bir de hayız olan kadınlar oruç tutmazlar. Hayız durumundaki kadın Ramazan’dan sonra tutmadığı oruçları tutmak ve günlerin sayısını tamamlamak zorundadır. Loğusa kadın, emen bir bebeği olmak şartıyla hayızlı kadın gibi kabul edilir.

Oruçlarını tamamlamak zorunda olan hasta, yolcu ve hayızlı kadınlar gelecek Ramazan’dan önce istedikleri zaman oruçlarını tamamlama hürriyetine sahiptir.

NİÇİN ORUÇ TUTUYORUZ?
Allah Teâlâ, Müslümanların Ramazan ayında oruç tutmalarını istemekte ve şöyle buyurmaktadır: ‘’Ey imân edenler! Oruç, sizden öncekilere emredildiği gibi, korunmanız için size de emredildi.’’ (Bakara, 2/183). Bu âyet gösteriyor ki, Müslümanlar Allah’ın bir emri olarak oruç tutmakla mükelleftirler. Sizden öncekilere emredildi ifadesi, Allah’ın göndermiş olduğu bütün dinlerde oruç ibâdeti bulunduğunu göstermektedir. Orucun şekli ve sâikleri değişik olsa da, orucun hiç bulunmadığı bir din yok gibidir. Ancak İslâm, oruca yeni bir anlam yüklemiştir. Diğer dinlerde oruç, matem, keder ve üzüntü zamanlarında, Tanrılarının öfkesini dindirmek ve rahmetini elde etmek için tutulurdu. İslâm ise oruç ibadetini, Allah’a kulluğun bir ifadesi olarak farz kılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de orucun gerçek gayesi, ittikâ (korunmak) olarak zikredilir. Bunun yanında ittikâ Kur’ân’da, “görevlerin ifa edilmesi ve vecibelerin yerine getirilmesi” anlamında da kullanılmıştır. Kur’ân’a göre muttakî olmak, Allah’ın dostluğunu (45:19), sevgisini (Âlu İmrân, 76) ve yardımını (Bakara, 194) kazanmaktır. Buna göre gerçek anlamda oruç tutan kişi, takvâ sahibi olduğuna göre, Rabbinin rızasına ulaşmış demektir. Zira Kur’ân, oruçtan bahsederken özellikle Allah’a yakınlığa işaret etmektedir: “O halde (oruç tutarak) çağrıma kulak versinler ve Bana imân etsinler ki Bana yol bulabilsinler” (Bakara, 186). Bunun neticesi olarak da oruçlu muttakiler için hazırlanan cennetle (A‘râf, 128) müşerref olacaktır.

Görüldüğü üzere oruç, diğer ibadetler gibi Allah inancına dayanmakta ve böyle bir inançla değer kazanmaktadır. Bütün bunlar oruç ibadetinin yüksek gayesini ve hedefini göstermekle birlikte, dolaylı olarak oruç tutmayanların bunlardan mahrum olacağına da işaret etmektedir.

ORUÇ TUTMANIN FAYDALARI
Orucun manevî ve uhrevî faydaları yanında, dünyevî ve maddî faydaları da vardır:

  1. Oruç, kişinin kendine yasaklanan şeye teslim olmaktansa, en büyük sıkıntıya maruz kalmaya ve en zor imtihana katlanmaya hazırlanmasıdır. Bu vasıtayla insana fizikî arzularına hâkim olması öğretilir. Oruç tutmak, insana iştah ve arzularının kölesi olmak yerine, hayatının yönünü istediği gibi değiştirebilmek için onlara hâkim olma yeteneğini kazandırır.
  2. Oruç, zenginlerin, fakirlerin hâlini anlamalarını sağlar. Zengin, fakir kardeşi gibi açlık hissettiği zaman ancak onu anlayabilir. Bu da, zenginlerin kalplerinde fakirlere karşı bir merhamet duygusu uyandırır. Zenginlerin bu tecrübesi bir ay oruç tutarak devam eder. Fakirlere, özellikle Ramazan ayında yardım edilmesinin emredilmesinin sebebi budur.
  3. Oruç sayesinde bir ay insanın sindirim organları dinlendirilir. Sindirim organlarının dinlendirilmesi, onlara sağlık kazandırır ve çalışma kapasitelerini artırır. Bu da insana güç ve kuvvet verir. Öte yandan insan, zaman zaman zorluk veya sıkıntıya düşüp açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. İşte oruç, onu hayatın bu tür zorluklarına katlanmaya alıştırır ve dayanma gücünü artırır.

 
Prof. Dr. Mustafa Karataş
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın