Kadın Olmak… Neden Zor?

Birçoğumuz annemizin karnında “Off bu kadınlık ne zor” serzenişiyle büyüyüp onun doğum kâbusu olduk. Hipnotize olarak seyrettiğimiz, Türk filmlerindeki gibi çığlık çığlığa doğumhaneye yetiştirilen anne adaylarını gördükçe, doğumun kadın için ‘işkence’ olduğunu yazdı bilinçaltlarımız… Bu travmayla hazırlandığımız evliliğe, yenilerini ekledi halalar, teyzeler, komşu kızları ve doğum gibi ‘ilk gece’ de kadın için işkence oldu!

 

Cinsel hayatın acı veren, yük gelen tatminsiz boyutunu işlediler zihnimize. İlk gece öcüden, yaratıktan daha korkunç kodlandı belleğimizde… Tam “Yok canım her şey bu kadar kötü olamaz” derken adet sancıları, jinekolojik muayenelerin utancı, bedenimize yabancılaşmamızın acı yüzüyle tanıştık. İşte birçoğumuz o anda nefret etmeye karar verdik ‘kadınlık’ rollerimizden. Bu olumsuz duyguların, zihin-beden-ruh ayrışmalarının yaşam boyu sürecek hastalıklara kapı aralayacağını bilemeden…

 

Daha anne karnında minnacık bir ceninken yüklenmeye başladığımız kodlarımızı fark edip kendimizle, kadınlığımızla barışarak ‘of bu kadınlık ne zor’ serzenişinden, ‘kadınlığıma şükrediyorum’ bilincine ulaşmakla kadınlık zorlu bir yolculuk olmaktan çıkabilir.

 

Zihin-beden-ruh bütünlüğünü bozan bilinçaltı; yazılım ve inançların kadın bedenini, kimyasal reaksiyonlarını olumsuz etkileyerek hastalıklara zemin hazırladığını biliyor olmak, hastalıkların şifasında bütüncül yaklaşımın önemini ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bizler, güçsüz biyokimyasal makineler olmadığımız gibi, kendimizi her kötü hissedişimizde ağzımıza aldığımız bir ilaç da sorunlarımızın çözümü olamaz. Vücuttaki belirtileri yok etmek için tavsiye edilen ilaçlar bu belirtilerin ortaya çıkmasındaki inanç kalıplarımızı, kişisel varlığımızı göz ardı etmemize neden olur.

 

Sağlığımız için modern tıbbın bize dikte ettiği dogmatik bilgilerin dışında, Yaradan’ın “Size ruhumdan üfledim” dediği ruhumuzun, beden makinesi denkleminde ne kadar önemli olduğunu anlayabilmeli, fiziksel ve zihinsel sağlığımızı geliştirmek istediğimizde bu denklemin içine ruhumuzu yerleştirebilmeliyiz…

 

Gerçek şu ki, vücudumuzu ve beynimizi, hormonlar ve sinirsel iletkenler kontrol etmiyor, aksine inançlarımız yaşamlarımızı kontrol ediyor. Evet inançlarımız!

 

O halde bedenimizi, sağlığımızı, duygu durumumuzu etkileyen inançlarımızı, bilinçli farkındalıkla gözden geçirmek, çocuk aklımızla oluşan inanç kalıplarımızı yeniden yapılandırmak kendimize karşı en önemli sorumluluğumuzdur. Açıkçası insanı bir makine olarak gören tıbbı model yerine kendimizi farklı bir gerçeklikte görmeye, beden fonksiyonlarımız ve sağlığımız için dogmatik bilgilerin dışında bir bakış açısı kazanmaya adım atmalıyız.

 

“Kendimize yürüme adımları“ olarak değerlendirdiğim bu adımlarla kadınlar, farklı dönem ve durumlarda (çocukluk, regl, ergenlik, evlilik, cinsellik, doğum, annelik, menopoz vb.) yaşadıkları fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların kaynağını keşfedebilir, gerçek şifa yollarına ulaşabilirler inşaAllah.

 

Fizik bedeninizi idare eden yazılımları düzeltmek…

Dönem dönem yaşadığınız ya da kronikleşmiş korkularınızdan kurtulmak…

Kendi bedeninizi okumak, arazlarını çözmek…

Değişim ve sağlık yetkisinin sizde olduğunu fark etmek…

Anneliği neşeyle kabul etmek…

Evliliğinizi mutlu hale getirmek…

 

Kısacası, ‘’Offf bu kadınlık ne zor!’’ yakınmalarından özgürleşerek ‘’Kadınlığıma şükrediyorum’’u diyebilmek için ataleti bırakıp yürümeye değmez mi?

 

‘’İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.’’  Necm  53/39

 

Ayşe Duman

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın