Berin Tuncel
Anne olabilecek miyim acaba diye bir soru geçti mi sizin de içinizden?
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki biyolojik bir engel olmadığında her kadının anne olması gayet olağan bir seçenekken, artık pek çok seçenekten sadece biri.
Kadınlar istemezlerse, çocuk sahibi olmuyorlar. Çocuk sahibi olmak, kadına meslek sahibi olmak kadar değer katmıyor günümüzde. Oysa diğer yanda iç sesler var. Hepimizin içinde hep konuşan, olmalı mı-olmamalı mı sorularını sorduran. Gözümüzü, bir başkasının yaşamına kaydıran sesler… Baksana ona, evli-mutlu-çocuklu!
Aslına bakarsanız, anne olursam nasıl bir anne olurum sorusunun cevabı da biraz bu iç seslerde saklı. O iç sesler, kimisi ürpertici kimisi destekleyici tonlarıyla kuru bir gürültüden mi ibaretler yoksa bir şarkı mı söylüyorlar bununla alakalı. Annelik, kadının kendi ile karşı karşıya geldiği; istese de istemese de dönüştüğü bir deneyim. İçinde nasıl biriysen sen, öyle bir anne olursun. Tercih yapmaya, kitap okumaya alışık modern kadın anne olmakla ilgili de bir yol-yordam bulacağını düşünüyor doğal olarak(!) ama bana kalırsa doğal olan bu değil, annelik söz konusu olduğunda.
Zira bir bebek, bir rahme düştüğü andan itibaren onu şekillendiren şey annenin iç dünyasıdır. Duyguları, düşünceleri, maneviyatı, kişiliği… Ve insan bu bilgileri kitaplardan öğrenemez… Tıpkı biyolojik genler gibi, psikolojik genler de aktarılırlar. Ve hem anneden hem babadan bu genleri alan çocuğun kişiliği ilk saniyeden itibaren şekillenmeye başlar.
Hepimizin iç dünyasında duymaktan kaçındığımız sesler vardır. Kimimiz suçluluk hissediyoruzdur, kimimiz değersizlik. Kimimiz öyle çok utanıyoruzdur ki bunu örtmek için cesaret oyunları oynuyoruzdur. Kadın, anne olduğunda bu duygu yüküyle karşı karşıya kalır. Bir yanda bir canlıya hayat vermenin getirdiği cesaret, sevinç, güç; diğer yanda sorular-korkular-kaygılar…
Psikolojik bütünlüğümüze zarar veren, dengemizi sarsan duygu ve düşünceler ya geçmişle ilgilidir ya da gelecekle. Derinlemesine baktığınızda “şimdi”ye dair ne hissettiğimizin çoğu kere farkında değilizdir.
Annelikle birlikte kendine dönen kadın, daha önce farkına varmadığı yönleri ile karşılaşır. Zira çoğumuz kendimizi iyi tanıdığımızı düşünürüz ama bu tanıdığımız “kendimiz” olduğumuz kişinin sadece belirli bir kısmıdır.
Kendimizde bilmediğimiz, görmediğimiz literatürden konuşacak olursak “bilincine” varmadığımız öyle çok yönümüz vardır ki yaşam yolculuğu da zaten bu yönlerle karşılaşmaktan ibarettir. Sonu gelmeyen bu tanışma ve karşılaşmalardan en çetini belki de annelikte yaşananıdır. Çocuk, annesine ayna olur…
Annelik, bir ekim mevsimidir. Ömür boyu hasat yapacağımız, toprakla kurduğumuz bağa göre ürün alacağımız sonu, son nefeste gelen bir mevsimdir…