Elinizden Bırakamayacağınız 6 Kitap

Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız, elinizden bırakamayacağınız altı kitabı sizler için bir araya getirdik…
 
Aspidistra, George Orwell
 
Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı meşhur kitaplarıyla tanınan İngiliz yazar George Orwell, Aspidistra ile 1930’lar İngiltere’sindeki sınıf atlama merakını eşsiz bir kara mizahla ele alır. Reklâm ajansında metin yazarlığı yapan Gordon Comstock, kapitalizmin oyunu olarak gördüğü reklamcılıktan aslında nefret eder. Bir süre sonra orta sınıfın bu sıkıcı hayatından kaçıp şairlik yapmaya kalkışır. Bu uğurda sevgilisinden bile ayrılmayı göze alan Gordon, romanın asıl sürprizini de yine sevgilisinden görecektir.
 
Animal Triste, Monika Maron
 
Alman yazar Monika Maron‘un dikkatleri çeken romanı, bir aşk hikâyesini anlatsa da aslından bundan çok daha fazlasıdır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Almanya’da geçen ve adını bilmediğimiz kitabın anlatıcı yaşlı kadının ağzından okuduğumuz Almanya dramı…
 
Kayboluş, Georges Perec
 
Birincisi Fransız sosyolog ve yazar Georges Perec, Kayboluş adlı romanını yazarken Fransızcanın en çok kullanılan sesli harfi e”yi hiç kullanmamış. Ve kitabı Türkçe’ye çeviren Cemal Yardımcı da romanı hiç e” harfi kullanmadan tercüme etmiş. İkinci Dünya Savaşı’nı, bu savaş sırasında anne-babasının kayboluşuna  çocuk olarak yaşayan yazar, hayatına damgasını vuran boşluğu bu olağanüstü romanında bir harfi ortadan kaldırarak yansıtmış. Ama daima yaptığı gibi, hüznünü coşkulu bir mizahla sarıp sarmalayarak, acı olanı gülünç, anlamsız olanı kurgusal kılarak, sıkıntılarından oyunlar çıkararak… Bu paradoksal yaklaşım baştan sona romana sinmiştir. Bir açıdan hoş bir fantastik komplo öyküsüdür.
 
 
Buddenbrooklar: Bir Ailenin Çöküşü, Thomas Mann
Mann’ın 25 yaşında kaleme aldığı ilk romanında, Kuzey Almanya’da yaşayan zengin bir aile ve ticarethanelerinin birkaç kuşak süresince yaşadığı değişim anlatılıyor. Modern yaşama uyum sağlayamayan bir aile olan Buddenbrooklar’ın çöküşü; yeni doğumlar, evlilikler, boşanmalar, ölümler, başarı ve başarısızlıklar… Hepsine dikkat çekilen roman, kaybolan burjuva değerlere bir ağıt niteliğindedir. 1929’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan bu kitaba bir şans verin…
 
Dostoyevski’nin Hatıraları, Anna Dostoyevski
 
Adını ve eserlerini çok duyduğunuz Dostoyevski’ye bambaşka bir açıdan bakmaya ne dersiniz?  “O zamanki kişiliğimi göz önüne aldığımda evliliğimizin felaketle son bulması bana pek mümkün geliyor. Fiyodor Mihayloviç’i hakikaten büyük bir aşkla seviyordum, fakat bu aşk, birbirine denk yaşlarda olmayı gerektiren fiziki bir aşk veya tutku değildi. Tamamen platonik bir aşktı benimkisi. Daha çok bir tapınmaydı, son derece yüksek ruhi değerlerle mücehhez mükemmel bir varlık karşısında secdeye kapanmaydı. Bütün hayatını yakınlarına adamış, sırf bunun için bile olsa sevgi ve ihtimam göstermesi gerekenler tarafından ihmal edilmiş; gün yüzü görmemiş mustarip bir adama karşı içten bir acımaydı benimki. Onun hayat yoldaşı olmak, yükünü paylaşıp hayatını kolaylaştırmak ve ona mutluluk vermek gibi hayallerim vardı; fakat o bunların da ötesinde benim tanrım, benim putum olmuştu. Sanırım bütün hayatımı onun ayakları önünde secdeye kapanarak geçirebilirdim. Ne var ki bütün bu yüksek duygu ve hayaller taarruza geçen katı gerçekler tarafından yerle bir edilebilirdi.” Bu alıntı bile Anna Dostoyevski’nin olaya çok başka bir gözle bakıp o yönde yazdığının kanıtı niteliğinde…
 
Dişi Kurdun Rüyaları, Cengiz Aytmatov
 
Birbiri ile özdeşleşmiş, iç içe geçmiş çeşitli hikayeleri anlatan kitap, bir Cengiz Aytmatov klasiği… Dış görünüş ve karakter olarak diğer kurtlardan sıyrılan Akbar ve Taşçaynar isimli iki kurdun Mujunkum Ovası’ndaki verdiği yaşam mücadelesi, karşılaştıkları uyuşturucu kaçakçıları ve Kırgız çobanlarının yaşam öyküleri anlatılıyor.
 
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın