Tasarımcı Rabia Yalçın:  “Kadın, Gardırobunda Kaybolmamalı” 

Sohbetimize sizi sizden dinleyerek başlayalım…
 
1966 İstanbul doğumluyum. Öncelikle hayatı sanat olarak gören ve bu şekilde yaşamaya çabalayan, etrafındakilere de o şekilde örnek olmaya çalışan bir insanım. Elimdekini, bana verilen yeteneği ülkemde paylaşmaktan mutluluk duyan birisiyim.
 
Tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz? Çocukluktan gelen bir tutku muydu?
 
Bu karar bana değil, karar yeteneğime ait sanırım. Bu insanın sarı saçla ya da kahverengi gözle doğması gibi bir şey. Bir sanatçı yeteneği verilmişti ve tasarım yönü ağır basıyordu. Verilen yeteneği evirme görevi bana verildi. Ben de onun üstüne çalışarak bugünlere ulaştım.
 
Nasıl başladı ilk olarak?
 
Klişedir ama gerçekten çocukluktan başladı. İlk olarak evcilik oynarken yaptığım bir oyundu. Hala da evcilik oynuyorum. Amatör ruhu kaybetmeden devam edebiliyorsanız, ilerleyebiliyorsunuz. Ve mutlu da oluyorsunuz. Amatör ruh sizi besliyor, mutlu ediyor; o çocukluğu, heyecanı ve stresi kaybetmiyorsunuz. ‘’Ben yapabilirim.’’ egosunu mümkün olduğu kadar daha alt düzeyde tutmaya çalışıyorsunuz ki daha iyisini yapabilesiniz. Çünkü ego dediğimiz şey, gerçeği görmenizi engelleyen bir dürtü. O nedenle amatör olarak o ruhu kaybetmeden, profesyonel hayatın içinde engin denizlerde, okyanuslarda yüzüyorum.
 

rabi yalçın

Sanatçı insanların hep bir tarafı çocuk kalmalı değil mi?
 
Kesinlikle. Onu kaybettiğiniz zaman zaten geriye iniş başlıyor. Çocukluğu kaybettiğiniz zaman zirveye de çıkmışsanız şayet, artık orada duramıyor aşağı iniyorsunuz.
 
İleriye dönük hedefleriniz neler? Kariyer anlamında nerede görüyorsunuz kendinizi?
 
Gençlik hedeflerime ulaştım. Gençken kendime belirlediğim; olmam gereken yer, yapmam gereken ve gitmem gereken yerlere yani o ilk piramidin tepesine geldim. Lakin bu yaşta da bir hedef belirleniyormuş. Daha yüksek bir piramit inşa etmek gerekiyormuş. Şimdi de o hedeflerin peşinde koşuyoruz.
 
Tasarımcı olmak istediğinizde aileniz sizi destekledi mi?
 
Ailemdeki kadınlar çalışmaya müsait olarak yetiştirilmediler. Daha kapalı çevrede yaşayan bir ailenin çocuğuydum. Ailemdeki kadınların hepsi el sanatları ile ilgilenen, kendi kulvarlarında üretken kadınlardı. Ama bunu profesyonel anlamda ticarete döken ailemdeki ilk kadın oldum. Ben bunun yapılabilirliğini gösterdim. Benden sonraki tüm kadınlarımız da şimdi çalışma hayatının bir ucundan tutuyor.

Ürdün Kraliyet İslami Stratejik Araştırmalar Merkezi‘nin yayımladığı “En etkili 500 Müslüman” listesinde yer almıştınız. Nasıl yorumluyorsunuz bunu?
 
Bu altında herhangi bir pr çalışması olmayan bir proje. O yüzden değeri çok çok yüksek. O 500 Müslüman belli kategorilerden seçiliyor. Siyaset, sanat, din vs. Ben kültür-sanat kategorisinde bulunuyorum. Çalışmayı ayrıca Dünya’nın Müslümanlara karşı ‘’Sanattan az anlarlar.’’ algısını yıkabilmek adına da güzel buluyorum.
 
Çalışmayı da bir arkadaşımın aramasıyla öğrendim. Ne diyor acaba diyerek hemen araştırdım. Listenin bu sene 6.sı yapılacak. Ve en önemlisi 5 senedir ısrarla bu listede olabilmek ayrı bir başarı. Bir şeyi başarabilmenin yanında bunu devam ettirebilmek, sürdürebilmek beni ayrıca mutlu etti.
 

rabia yalçın

 
New York Haute Couture Moda Haftası’na davet edilmiş ve ‘’En Yenilikçi Tasarımcı’’ ödülü almıştınız. O süreci anlatabilir misiniz?
 
Kadın olmak, doğayı korumak demek. Doğayı koruyamadığımız zaman çocuklarımıza bir yatak bırakamayız. Dünya bir yerde çocuklarımızın yatağı aslında. O zaman ben bir kadın ve anne olarak doğayı korumalıyım. En büyük görevim de yeryüzünde bir insan yetiştirmek. En büyük sanatçının en büyük sanatını bizim kanalımızla dünyaya sunması, önemli bir ayrıcalık. O zaman dünyayı korumak gerektiğini vurgulamak bizlere düşüyor diyerek yola çıktım.
 
Sahil kenarlarında, piknik alanlarında atık naylonları, pet şişeleri görmek çok yorar beni. Dünyayı fütursuzca hem görsel hem maddi olarak kirletmek çok yorucu bir şey. Ben de pet şişelerin geri dönüşünü, bunu mümkünse azaltmanın ve yavaşlatmanın yollarını aradım. Bunların geri dönüşümünü sağlayarak kumaş haline getirebilir miyiz diye düşündüm. Atık pet şişelerini elyafa dönüştürüp ip olarak kullandık. Peki, bunu ne yapmalıydık? Modayı high sosyete denilen kesim aşağı doğru akıttığına göre, bunu New York Haute Couture Moda Haftası gibi büyük bir platformda, high sosyeteye abiye olarak sunmalıyız dedik. Bunu hazırlayınca kabul gördük, devamında da ödül geldi. Elhamdülillah mahcup olmadık.
 
Son zamanlarda çok fazla ‘tasarımcı’ görüyoruz. Gerçek bir tasarımcı nasıl olmalı?
 
Anneyim demekle anne olmanın arasında nasıl büyük bir fark varsa, tasarımcıyım demekle de tasarımcı olmanın arasında büyük bir fark var. Bir şeyin bedeli ödenmeden ona sahip olmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Tasarımcı olmak, özgün olmak demek. Ben eğitim almadan tasarımcı olduğunu iddia edenlerden birisiyim. Zaten sanatın eğitimi olmaz. Sanatı ve sanatçıyı eğittiğiniz zaman onu bir şablona sokarsınız. Sanat da şablonla yan yana durmaz, özgünlüğünü kaybeder. Dolayısıyla sanatçı doğulur diye bir şey var. Böyle de olduğu zaman onun üzerine çalışmanız, büyütmeniz gerekiyor. Her tasarımcıyım diyene tasarımcı demek mümkün değil. Çalışmalarına bakmak lazım. Özgün olması ve tecrübeli olması gerek. Sahip olduğu estetik anlayışın da önemi büyük. O göz, kişide ya vardır ya yoktur. Zorla sanatçı ya da tasarımcı olunmaz. Terzi de olabilirsiniz ama moda anlamında konuşursak terzi olmadan da tasarımcı olamazsınız. Birinden biri olunmaz yani, ikisi de bir bütün halinde olmalı.
 
Koleksiyonlarınızın oluşum sürecini anlatır mısınız? Nelerden ilham alıyorsunuz?
 
Her şeyden ilham alabilirim. Kumaşın kendisinden de, börtü böcekten de. Yaratılmış olan her şeyde ilham bulabilirim… Bizler yaratıcı değil, yaratılmış olan her şeyi taklit etme yeteneğine sahip olan insanlarız. Doğada bugüne kadar yaratılmamış hiçbir şeyi kimse ortaya çıkarmış değil. Bizler de Allah’ın yaratmış olduğu milyonlarca şeyden ilham alabilen, bunu görebilen insanlarız.
 
Tesettür ve moda hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Tesettürün modası olmaz. Çünkü tesettür dini bir kavramdır, moda da ticari. O kadar zıtlar ki. Tesettür modası yapıyorum diyorsanız ya tesettürü ya da modayı bilmiyorsunuz. İkisini de biliyorsanız, ayırmanız gerekiyor. Tesettürlü kadın elegan, şık ve kaliteli olur ama modayı takip edemez. Modanın da belli bir kısmını; rengi, belli noktalarda da desenlerini takip edebilir. Dekolteyi, etek boyunu, transparan modayı takip edemez. O zaman ne oluyor? Tesettürün modası olmuyor. Kadınlarımız trendlerden kendilerine uygun olanları takip edebilirler. Aksi taktirde ciddi bir rüküşlük söz konusu oluyor. Ne iyi bir moda algınız ne de dini bir algınız oluyor. Ve ikisini de yapamamış kötü bir görüntü ortaya çıkıyor ortaya.
 
Kişiye özel tasarımlar yapıyorsunuz. Yurtdışından talep var mı tasarımlarınıza?
 
Evet, yurt dışından da yurt içinden de birçok şehre tasarım yapıyorum. Müşteri seçmem, herkesle mutlu bir şekilde çalışırım.
 

rabia yalçın tasarım

 
Bu çantalar dikkatimi çekti. Bu koleksiyondan bahseder misiniz?
 
Bunlar bir önceki yüzyılda yaşamış olan nakışlar. Onları geleceğe nasıl taşırız, modern hayatın içinde onlara tekrar nasıl bir yüzyıl daha verebilirizin çalışmasını yaptık.  Bunlar eprimiş, dünyanın çeşitli yerlerinden toplanmış elbiselerden çıkarılmış; tamiratları yapılıp tekrar yeni yerlerine inşa ettiğimiz bazı parçalar.
 
Bu sezonda tasarımlarınızda hangi renkleri tercih ettiniz?
 
Kederli, yorgun bir senedeyiz. Bu sene bahara bunun için siyah ve beyazla giriyoruz. İnşallah böyle devam etmez.
 
Bir kadının dolabında mutlaka olmalı dediğiniz parçalar neler?
 
Bir kadının dolabında az ama kaliteli giysiler olmalı. Bir kadına tavsiye edebileceğim tek şey; dolabında kaybolmamalı, kaliteden asla ödün vermemeli. Ve tabii ki iyi kumaş ve işçilik gerekiyor.
 
Gelecekteki projelerinizden ipuçları alabilir miyiz?
 
Geçen sene başlayan İpek Yolu üzerinde bir projemiz var. Gaziantep’te üretilen Kutnu kumaşımız ve bu kumaştan yaptığımız bir koleksiyonumuz var. O kumaşı tanıtma hedefiyle de sevgi ve barış içinde bir yolculuğa çıktık. Projenin ilk ayağını Katar’da yaptık. Yaklaşık 10 ayağı olacak. Sıradaki durak da zannediyorum Paris.
 
Muhafazakâr kadınlara önerileriniz var mı?
 
Eleganlıktan ve kaliteden asla ödün vermiyoruz. Çok giysi arasında boğulmuyor, anatomimizin dışına çıkmıyoruz. Mesela son zamanlarda gençlerde gördüğüm en büyük yanlış, yaptıkları başlar. Başlarının arkalarında başka bir kafa varmış gibi gayrı estetik bir akım oluştu. İnsan anatomisinin dışında bir şey bu, güzel durmuyor. Etek boylarında da ciddi yanlışlar var. Ben bunları din adına da konuşmuyorum bu arada, benim haddime değil. Estetik olarak baktığımda sıkı bağlanmış bir baş, altında ise tayt bir pantolon. O kadar gayrı estetik görünüyor ki tam bir görsel kirlilik oluşturuyor. Vücut ölçülerimize uygun giyinmemiz, çok kesit de kullanmamamız gerek. Türk kadını çok uzun değildir. Pantolonun paçası, tuniğin boyu, üstten palto ya da ceketi, yukarıdan da eşarp kesiyor. Böyle dilimlenmiş pasta gibi olmayalım. Bir de ayakkabımız kırmızı diye çantamız da kırmızı olmasın. Bizler eşarbımızda kullanıyorsak rengi, kombinin başka yerinde aynı rengi kullanmayalım. Tek parçada vurguyu yapmalıyız, bana kalırsa estetik anlayış da o dur. 
 

Gülgün ALİYEVA

 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın