Judith Liberman, Türkiye’de masal anlatıcılığı hareketini yeniden başlatan insanlardan. Eğitimler veriyor, kitap yazıyor, radyo programı yapıyor. Bizlere masal anlatıyor. Masal deyip geçmeyin, hayatımız o masallara o kadar benziyor ki…
Merhabalar, teşekkür ederim bebek beklediğin bir dönemde vakit ayırdığın için. Bize kendinden bahseder misin Judith? Sen özel bir insansın. Fransa’da doğdun uzun zamandır Türkiye’desin, neler yapıyorsun?
Benim adım Judith. Ben bir masal anlatıcısıyım. Judith Liberman. Bir radyo programım var NTV Radyo’da: Masal Bu Ya. İki tane kitabım var; Masal Terapi ve Masallarla Yola Çık. Aynı zamanda sahnede de masal anlatıyorum.
Türkiye’de masal anlatıcılığı hareketini yeniden başlatan insanlardanım. Eğitimler veriyorum ve öğrencilerim artık okullarda, hastanelerde, huzur evlerinde birçok yerde, parklarda, kafelerde masal anlatıyor. Bu da tabi ki bana çok büyük bir mutluluk veriyor.
Aynı zamanda masalların bizim için bir pusula olduğuna inanıyorum. Masalların hayal kurmak için, yeniden inanmak için ve hayatınızda mana aramak için bir yol olduğunu düşünüyorum.
Benim de herhâlde en çok ilgimi çeken kısmı burası oluyor konunun.
Evet o yüzden birçok psikolog var benim çevremde çünkü yani bu mana arayışı bir psikoloji konusu.
Evet evet insana dair bir şey ve masalların insanın hayatına ışık tutabileceğini görüyoruz. Aslında çocuklardan da öte yetişkinlerin hayatla kurduğu ilişkiyi güçlendiren bir şey masal. Burada gözlemlerini biraz dinlemek isterim. Bizim masallarla kurduğumuz ilişkiyi nasıl buluyorsun? İnsanlar masallarla yakınlaştıktan sonra hayatlarında neler değişiyor?
Çok ilginç oluyor. Şimdi benim kitabım Masal Terapi çıkalı yaklaşık 4 sene oldu. En son kitabım ‘Masallarla Yola Çık’ bir sene önce çıktı. Daha yeni onun doğum gününü kutladık. Bu süre içinde o kadar çok okurdan mektup aldım ki.
Ben ilk Masal Terapi’yi çıkardığım zaman bu yetişkinler için bir kitap diye düşünmüştüm. Sadece yetişkinler okur diye düşünmüştüm. İlk imza günümde insanlar geldiler ve şey dediler: “Bu kitabı ben çocuğumla okuyorum.”
Sonra çok güzel şeyler oldu. İnsanlar bu kitabı hem kendileri için aldı, hem de çocuğu için aldı. Örneğin bir kadın bana gelmişti ve demişti ki; “ Bu kitapta benim en sevdiğim masal şu masal ama altı yaşındaki kızımın en sevdiği masal Çatlak Testi Masalı. Kızıma, bu masalı neden bu kadar çok seviyorsun? diye sorduğumda; altı yaşındaki kızım bana bu masalın kusurlarına rağmen kendisini sevmesi gerektiğini anlattığını söyledi” dedi. Ve gözleri dolarak; “Bu kitap hayatımıza girmeden önce ben altı yaşında kızımın böyle bir derdi, böyle bir sorunu olduğunu bilmiyordum. Kusurlarına rağmen kendini sevmeye çalıştığını hiç düşünmezdim”dedi.
Bu çok güzel aslında masallar hiç konuşmadığımız bazı şeyleri konuşmak için bir fırsattır. Korkularımız, ümitlerimiz, aşk peşine düşmek… Aşk tabi ki sadece romantik bir aşk değil.
Masallarda hep bir aşk peşine gidilir. Gerçekten aşk peşinde yani. Masalları bazen insanlar çok basit görüp atıyorlar, diyorlar ki “Aman bir tane prens var, bir prensesin peşine gitti”.
Öyle değil ki, konu bu değil. Yani hayatındaki eksikliği tamamlamaya gidiyorsun. Bu eksiklik neyse…
Orada romantik bir aşktan bahsediliyor ama aslında onu senin eksikliğini tamamlama yolculuğu neyse o olarak algılayabiliyorsun. O yüzden zannettiğimizden çok daha derin.
Masallarda ihanet var, karakter bir kuyuya atılıyor ve kuyunun dibine vuruyor. Hepimiz bunu yaşamadık mı? Yaşadık. İhaneti yani. İhanete uğradığın zaman sanki bir kuyuya düşmüş gibi hissediyorsun.
Bir masalda bir karakter normalde onun dost olması veya kardeş olması gereken kişi tarafından kuyunun dibine atıldığı zaman ne oluyor. Kuyunun dibinde gizli bir kapı olduğunu fark ediyor.
O gizli kapıdan giriyor ve bir alt dünya keşfediyor. O dipteki dünyada bir bilgelik ediniyor. En meşhur örneği Anadolu’da: Şahmeran. Orada şahmeranla tanışıyor ve yedi sene onun yanında kalıp çok bilgelik ediniyor. Ama hikaye ne olursa olsun orada bir şey kazanacak. Bir derinlik kazanacak ve yukarıya çıktığı zaman artık daha derin bir insan olacak. Dibe düşmek insanın ruhuna derinlik kazandırıyor.
Bunun altını çizelim kocaman. Yani dibe düşmek insanın ruhuna derinlik katıyor.
Aynen öyle ve yani bunlar yol haritası. Hepsi birer yol haritası. Kim bir masala bakıp “ Burada çok basit bir hikaye görüyorum. Bir prens var prenses var. Bir aşkın peşindeler” derse masalı kaçırmış oluyor.
Masallar Simgesel Bir Yolculuktur
Aslında şöyle diyebilir miyiz; masallar bize yeni bir dil öğretiyor, işaret dili. Hayatımızdaki sembolleri okumayı, o karakterlerin karşılığını kendi hayatımızda da aradığımızda, bizi inciten kuyuya atan insanı bulduğumuzda ya da kuyunun bizim için neresi olduğunu bulduğumuzda, hayatla kurduğumuz ilişki baştan sona değişiyor.
Çok ilginç bir şey ki, evet masallar simgesel bir yolculuktur ve birçok yetişkin ancak simgeleri çözdükten sonra masal sevmeye başlıyor ama çocuklar öyle değil. Çocuklar simgeleri çözmeden masalı seviyor.
Aslında bizim çocuklardan ders almamız gerekiyor. Çünkü anlamasa bile masal etki ediyor.. Yani o simgesel yolculuğu hayal yolculuğuyla yaşadığın zaman senin alt bilincinde bir etki ediyor.
Örneğin Ali Baba Masalı’nda, abisi geliyor, kardeşi geliyor ve paramparça ediliyor ikisi de. Sonra karısı ile Ali Baba abisini altın bir iple tekrar birleştirip dikiyorlar sonra su döküp hayat geri getiriyorlar.
Şimdi tıbbi olarak mümkün mü, kesilmiş bir insan böyle değil. Ama duygusal olarak mümkün. Psikolojik olarak çok iyi biliyorsun, senin işin bu zaten senin işin insanları altın iple dikmek.
Tıbbi olarak, olgusal olarak bakarsan inanmıyoruz ama burada bize ne diyor tam olarak. Diyor ki: “ İyileşmek mümkün”. Bölünmüş halde birleşmek mümkün, birbirimize yardım edebiliriz.
Kaybolduğumuz zaman, dostun veya kardeşinin kapısına bırakıldığın zaman kardeşin seni bir araya getirebilir, tedavi edebilir. Ruhun paramparça olsa bile sabırla ve şefkatle iyileşebilirsin. Buna inanıyor muyum? Evet inanıyorum.
O zaman bu masala inanıyor muyum, evet inanıyorum. Ancak o zaman o masalı anlatırım. İnanmadığım hiçbir şey söylemedim. Bir masalcı veya bir anne veya bir babanın inanmadığı hiçbir şeyi söylememesi gerekiyor.
Önce bir bak neye inanıyorsun, oradan başla ki kalbinle beraber konuş. Kalbinle beraber konuşacaksın. Çocuk bunu hissediyor. Ona anlattığın şey senin için de önemli. İnanıyorsan çocuk daha fazla kulak kesilecek.
Bir kere bir anne bana; “Bir masal anlatmıştınız, çocuklar çok gülmüşlerdi. Ben de çocuğuma anlattım ama hiç gülmedi” dedi. Bende; “ Bu masalı komik buldun mu? Sen komik bulmuyorsan kimse komik bulmaz çocuğun dahi. Önce kendin inanmalısın anlattıklarına” dedim.
Konuşacak daha pek çok şey var ama bu kadarı bile bize çok şey söylüyor. İnanmak ve peşinden gitmek, akılla değil kalple yürümek. Bize zaman ayırdığın için çok teşekkür ediyorum Sevgili Judith, bize ilham verdin.