Mart geliyor…
Kimine bahar, kimine kışın son demleri. Kimine doğum günü, kimine kadınlar günü olarak geliyor. Benim için de daima özel olan bu ay için bazı çalışmalar yaparken karşıma çıkan iki görüntüden bahsetmek istiyorum size.
Birisi bir spor markasının reklam filmi. Söz konusu filmde kadınlara mahsus özellikler küçümseniyor ve erkeklerle ünlenmiş eylemlerde kadının da yer alacağı vurgusu yapılıyordu.
Kadın olmak=erkek olmamak ya da kadın=erkek gibi denklemlerin her iki cins için de küçültücü olduğunu düşünüyorum. Kadın ve erkek birbirini tamamlayan, bütünleyen; biri, diğeri olmadığında yarım olan büyük bir bütünün iki ayrı parçası bana göre…
Bir kadın, erkek gibi davrandığında güçlü & başarılı, bir erkek kadın gibi davrandığında zayıf & aşağılık olarak algılanmış olduğundan olsa gerek yıllar boyunca, 2017’de bile kadınlar günü yaklaştığında tema aynı tema. Oysa topluma baktığımızda bu projenin çoktan başarılı olduğunu, artık rollerin iç içe geçtiğini ve eski ezberlerin yavaş yavaş hükmünü yitirmeye başladığını görmek zor değil. Hatta dengenin erkekliğe doğru bozulduğunu görmek de…
Gördüğüm diğer görüntü bir devlet başkanı ve eşi idi. Devlet başkanı eşini başkan yardımcısı olarak atıyordu ve kadının yüzünde son derece kadınsı bir başarı gülümsemesi yer alıyordu. Sosyal medyada pek çok esprinin gündemi olan bu ifade alenen “Kazandım, başardım!” diyordu. Ama az evvel bahsettiğim reklamlardakinden farklı olarak; kadınca, kadınsı bir ifade ile!
Bir terapist, bir rüya analisti olmak beni insanlığın evrensel hafızası ile yakın temas kurmaya itti.
Danışanlarımla birlikte kadim bir kültür hafızası ile iç içe geçen seanslarımız boyunca en çok karşılaştığımız ana unsurlarsa kadınlar ve erkekler.
Kişiliğin temel bileşenlerini bir kadın ve bir erkek oluşturuyor. Çünkü her insan yavrusu dünyaya bir kadın ve bir erkek aracılığı ile geliyor ve insan psişesi de bu birliktelik temelinde inşa ediliyor. Biyolojik cinsiyeti ne olursa olsun, her insan içinde bir kadın ve bir erkek taşıyor.
Hâl böyle olunca, benim dünyaya bakış açım bu bilgiler ekseninde yeniden şekilleniyor. Ve günümüz dünyasında dayatılan roller karşısında takındığım tavır değişiyor. Çünkü kendimi günümüz değerleri içerisine sıkıştırmak istemiyorum ve dayatılan kalıpları reddediyorum.
Kadınlığın ve erkekliğin birer ontolojik durum olduğunu anladığım günden beri, verilen savaşın asıl sahasının insanın iç âlemi olduğuna kanaat getirdim. Bu yüzden hemen hemen tüm yazılarımın merkezinde iç dünyayı tanımak ve kendin olmak vardır.
Yazının başında zikrettiğimiz iki örneğe dönersek burada genç bir kadına sunulan “başarılı kadın imajı”nın nasıl bir tıkanıklık içerisinde olduğunu görebiliriz. Birisi erkeklerin yaptığını yaparsan başarılı olursun, böylece biz de kapital sistemimiz içerisinde sana yeni ürünler satarak zenginleşmeye devam ederiz. Diğeri ise kadınlığını iyi kullanırsan devlet başkanını bile yöneten sen olursun. (Bu örnekleri zaten sık kullanılan tarzlara uyduğu ve güncel olduğu için seçtim)
Her insanın bir insanın rahminden dünyaya geldiğini hatırlayalım. Her kadının bir rahim taşıdığını ve böylece Rabbimizin Er- Rahim ismine ayna olduğunu…
Bu tablonun neresinde kendine yer bulabilir Hz. İnsan/Hanımefendi dersiniz?
Öyle zor ki…
Bizim inancımıza göre her insan ahsen-i takvim olarak yaratılmıştır. Yani yaratılmışların en güzeli…
Bu güzelliğin üzerine bir de kadın olmanın güzelliği ve inceliği eklenmiş ve Rabbimiz insanlığı kadına emanet etmiş. Ne kadar özel, ne kadar da güzeliz “aslımıza” bakarsak.
Gelin görün ki az evvel anlattığımız kadın modellerine ek olarak, yine Rabbimiz emrediyor diyerek bize dayatılan bir başka kadın modeli daha vardır ki o da neredeyse erkekleşmiş, kadınlığını silmiş, örtmüş, reddetmiştir. Okuduğu metinler, dinlediği sohbetler hâkim paradigma hep kadının kendini yok etmesi üzerine bina edilmiştir çünkü. Olmayan, görünmeyen kadın = dindardır (!)
Bana öyle geliyor ki günümüz dünyasında sağlıklı ve dengeli bir insan olabilmek için yegane yolumuzdur kendimiz olmak. Kendimizi tanımak, iç dinamiklerimizi gözden geçirmek bizi gücümüzün asıl kaynağına yaklaştıracak ve yaratılış kodlarımızda mevcut olan hâle bürüneceğiz.
Böylece dayatılan roller sadece birer seçenekten ibaret olacak ve biz hangisini kendimize yakın görürsek onu seçeceğiz. Çünkü bileceğiz ki iç dünyası dış dünyadan daha güçlü olan bir insan için dış dünya sadece bir sahneden ibarettir.
Hülasa benim güzeller güzeli okuyucum, ister elin hamur tutsun, ister dantel; istersen bu yazıyı ofisinde oku, istersen amfide; ister şişman ol, ister zayıf; ister halter kaldır, ister çocuk doğur; ne olursan ol, kim olursan ol, sen sen ol…
Sen sen olmaya niyet edersen eğer, seni kendi düzenine hizmetçi etmek isteyen düzen kurucular kendilerini sana hizmet ederken bulur.