Kutup Soğuğu

10 gün süren bir Fas seyahatinden henüz döndüm. Yolculuk; yeni gözler, yeni bakışlar edinmenin en kestirme yoludur herhalde. Söylenebilecek pek çok şey var ama ben, en çok ilgilendiğim yönlerden birine değinmek istiyorum; “kadın ve yaşam tarzı” konusuna.
 

maneviyat

Uzun süre Fransız sömürüsü altında yaşayan Fas toplumu, Fransız kültürünü kendi kültürü olarak kabul etmemiş. Ama ondan gelen etkiye de direnmemiş. Bu durum, kültürel bir zenginliğe dönüşmüş. Sosyolojik boyutu derinleştirilebilir ama benim alanım dışında kalıyor. Daha çok bu geçirgenliğin kimlik üzerindeki etkisine yoğunlaşmak istiyorum.

Sık sık üzerinde durduğum bir tema olan modernleşme, modern yaşam ve maneviyat ilişkisinin ilginç bir örneğine şahitlik ettim Fas’ta. Dinî yaşantı, ideolojik bir karşı duruş olarak gelişmediği için muhafazakâr insanların modern yaşamın getirileri ile bir savaşları yok. Dahası geleneklerine karşı da bir aşağılık kompleksi içerisinde değiller.

Ben oradayken, ülkemizin aslî değerleri ile barışmasına büyük katkısı olan çok değerli Diriliş dizisi ekibine, Altın Kelebek Ödülleri esnasında yapılan saygısızlık gündeme geldi. Okan Bayülgen ve onun gibi pek çok “entelijiyans”, kendisini “kendi kültürüne yabancılaştığı oranda modern” saydığından olsa gerek, başarısı ve topluma olumlu etkisi kanıtlanan bir diziye hakkını teslim edemedi.

Edemezdi zira bunu yapması, onun kendi ile barışması anlamına gelebilirdi. İçine doğduğu toplumun tarihini, değerlerini, dünya için ne ifade ettiğini kabullenmesi ise bugün yerlisi olduğu “kutbu” terk etmesini gerektirirdi.
Kadın giyimi üzerinden hiç bıkmadan verdiğimiz kutuplaşma mücadelemiz, girdiğimiz şık restoranda bize ‘’selâmün aleyküm’’ diyen sarı saçlı, kısa etekli Fas’lı garsonun yüzünde komik bir hale bürünüyordu. Dinin sadece din, yaşam tarzının da sadece yaşam tarzı olduğu bir ülkede Fransızca konuşmak da sınıf atlatamıyordu insana.

maneviyat

Bizim gibi iki İngilizce üç Fransızca kelimeyi cümle içinde kullanıp, şarap kadehi elinde gülümseyince “İşte artık Avrupalı oldum.” ya da tesettürlü veya sakallı olunca da “Kesin cennete gideceğim, yaşasın çok dindarım.” gibi kutup rüzgârları esmiyor Fas’ta.

Dini yaşamak, insanın bütün ömrünü kuşatan bir süreç. Elbette din, yaşam tarzını dizayn eder. Ama bunun için zamana ve üretkenliğe ihtiyacımız var.

Ülkemizde, maddi gücü artan dindar insanların bir kültür üretemiyor oldukları eleştiriliyor. Sanki çok kolay bunun olması. Yıllardır bilinç dışına enjekte edilen ezberlerin bozulması ve açılan yaraların iyileşmesi için yine yıllara ihtiyacımız var.

Sömürgeleşmediğimiz için sonsuz minnet ve şükürle doluyum elbette. Ama bu şükür, anlam ve değer dünyamızın sömürülmüş olmasına duyduğum öfkeyi azaltmıyor ne yazık ki.

Artık kendimiz olmak zorundayız. Kendimizi inkâr ederek bir yere varamadığımız, varmak istediğimiz yerlerdeki insanların da bizi “geçmişimizle” değerlendirdikleri aşikar.

Öyleyse  bütün dünyaya esenlik vadeden İslam dinini, kadın giyimine indirgemekten ve her yanımızı saran modern kültürle kavgaya tutuşmaktan vazgeçelim. Kutuplardan ekvatora inelim. Denge kuralım.

Ve “değer üretme” derdine düşelim.

Gerisi fasa fiso.
 
 

Berin Tuncel

Uzman Psikolog, Psikoterapist ve Yetkili Rüya Analisti olan yazarımız Berin Remziye, Aysha’da uzmanlık alanıyla ilgili makaleler yazmaktadır. İletişim: berin@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın