-Gördün mü geçen gün nereye gitmiş?
-Aslında çok mutsuz evliliğinde!
-Like’ları düştü onun da.
-Takipe aldım ama geri dönmedi.
Tanıdık geliyor mu size de bu sözler, en azından birini söylemiş veya duymuşsunuzdur siz de değil mi, benim gibi?
Dünyanın küreselleşerek küçük bir köye döndüğünü ve hepimizin de bu köyün birer sakini olduğumuzu söylüyor uzmanlar. Sakin kelimesi pek anlatmıyor aslında halimizi, çünkü bu köyde “sükûnet” bulmak pek de mümkün görünmüyor.
İnsanoğlu kendine ve çevresine yalanlar söyler. Bu yalanlara biz literatürde “savunma mekanizması” deriz. Yani gerçekle baş etmekte güçlük çektiğimizde, gerçeği bu paketlere sarar ve “daha kabullenebileceğimiz” bir hale getiririz.
Hayat, kabul etmekte zorlanacağımız gerçeklerle doludur. Ve bizim kabullenebilmek için zamana ve büyümeye ihtiyacımız vardır.
İşte bu kocaman küresel köyde, yeni modern dünyada bir de sosyal medya mahallemiz var hepimizin. Bu mahallenin sakinleri pek güzel, pek sağlıklı, pek sosyal, pek entelektüel, pek doğal, pek sade, pek organik, pek, pek, pek…
Gerçeğin, en güzel paketlerle örtüldüğü dünyalardan birisi sosyal medya. Araştırmalar, sosyal medyanın insanların psikolojileri üzerindeki etkisinin çok derin olduğunu kanıtlıyor. Köşe yazarları bu dünyanın gerçeği yansıtmadığını yazmaya başladılar çoktan.
Ne var ki kendimize söylediğimiz yalanlar, sosyal medyadan ibaret değil. O sadece bunu daha “kitlesel” yapıyor. Kolayca inanıyoruz, hemen görüyoruz, dokunuyoruz, beğeniyor veya nefret ediyoruz(!).
Hayatta aslolan insanın kendi gerçeğine yaklaşmasıdır.
Kendi gerçekliğine yaklaşan insanın bilinç düzeyinde yaşadığı sıçrama, hayata bakışını kökten değiştirir. Sosyal medya başta olmak üzere, bize cazibeli gelen veya bizi ürküten her şey ama her şey aslında bizimle ilgilidir.
Dış dünya, insanın iç dünyasına tutulan bir aynadan ibarettir.
İşte tam da bu yüzden Sevgili Okur,
İster sosyal medyalan, ister bak uzaktan;
“Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.” (Yunus Emre)