Uzak, kendine varamadığındır. Seni, sana yaklaştırmayan ne ise o, sana uzaktır.
Bazen aynalardır uzak, bazen insanlardır; kimi zaman şehirler, ülkeler…
Aynen böyle yakın olan da sana, seni yaklaştırandır.
Bedensel, fiziksel mesafelerin çok ötesindedir duygusal mesafeler.
Yan yana yıllar geçirmiş insanlar, birbirlerini hiç görmemiş gibidir bazen.
Ömrünü geçirdiği eve hiç dokunmamıştır belki bir kadın ve bir adam emekli olana dek çalıştığı yere aslında hiç gitmemiştir.
Sayısız parçadan oluşan insan benliğinin katmanları ve en derinde saklanan öz, bazen öyle kabuk bağlar ki görünmez olur.
Onun üzerine çekilen perdeler kimi zaman pek şaşaalıdır da görenler o ışıltının kaynağı içeriden geliyor sanır. Göz çünkü gördüğüne aldanır…
Oysa özün ışığı başkadır. O; ışığını sonsuz, bir ve bütün olandan almaktadır.
Kendi özüne yabancılaşmış insan, nereye gitse uzaktadır.
Kendi özüne yaklaşan insan, nereye gitse evindedir.
Ev, insanın kalbidir; ta kendisidir.
Peki, ya kalp neresidir?
Şüphesiz kalp gündelik hayatta bildiğimizin, adını duyduğumuzun ötesindedir.
Kalp, bir algılama-yaşama biçimidir. Romantizmin, çiçeklerin ve mum ışığının ötesinde; “gerçek ihtiyaçlara duyarlılık kazanma” biçimidir.
Özün ışığını örten perdelerin ne olduğunu düşünme ve o perdeleri aralamak için çalışmak demektir.
Zorlu bir yolculuk, zorlu bir varoluş biçimidir.
Öyleyse Sevgili Okuyucu,
Nasıl derinden istiyorsak yepyeni bir kıtaya ayak basmak, farklı ülkeleri solumak, öyle derinden isteyelim kalp coğrafyamıza adım atmak.
İsteyelim ve bilelim ki dünyadaki asıl amacımızdır “kim olduğumuzu” anlamak.
Bildikçe, -kendimizi bilmekte derinleştikçe- idrak edeceğiz asıl yurdumuz neresi.
“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (Bakara Suresi – 115. ayet)”
|