Berin Tuncel
Bir olay vardır. Bir kahraman. Bu olayın geçtiği bir mekan vardır, bir de zaman. Hayata baktığımızda gözümüze bunlar çarpar. Geri kalanlar detaylardır.
Hepimizin hayatında kırılmalar, dönüm noktaları, durağanlıklar ve sıkışmışlıklar yaşanır. Hayata yukarıdan bakabilseydik belki de onu daha net anlayabilir, karşısında daha güçlü hissedebilirdik.
Nev; eski dilde cins, tür, çeşit demek. Kendinden zuhur. Bir sözlüğe göre de yeni demek. Eski dilde yeni. Eski, yeni ve eskimeyen benim kullanmayı çok sevdiğim kelimeler. “Eskisini terk etmek bazen, eski seni terk etmektir.” demiştim meselâ Twitter’da.
İnstagram, Twitter, Facebook her gün birbirimizi eskittiğimiz, yenileniyormuş gibi hissettirmesine rağmen yenildiğimiz dünyalar olarak büyürken; onlar da kendi aralarında rekabete girmiş ve birbirlerini eskitmiş gibiler.
Yeni yıl heyecanının her yanı sardığını söyleyen reklamlara inat, heyecansız ve cansız insanların sayısı gün geçtikçe büyüyor.
“İçinde eskir insan, içinde özler yeniyi.” dediğim bir Instagram paylaşımım düşmüşken hatrıma, okurlarımın da zihnine belki böyle bir soru geliyordur. Sen de eskiyorsun belki de?
Elbette eskiyorum. Hangimiz eskimiyoruz ki? Eskiyerek yenilendiğimizi kabul etmediğimiz sürece, yeni yılların heybesinden çıkacak bir şey yok kanaatimce. Ben eskimeyi de yenilenmek kadar, yenilmeyi de yenmek kadar değerli bulanlardanım. İnsan olabilmenin ancak ve ancak bu koşullarda gerçekleşebileceğine inananlardanım. Hangi insan? Nev insan.
Nev-İnsan; benim için kendine doğabilen insan.
Nev-Mekan; olunan yer.
Nev-Zaman; her an yenilenen zaman bilinci.
İşte bu kodları anlar ve hayatımıza egemen kılarsak, içerisinde boğulmaktan korktuğumuz dalgaların üzerinden kayıp geçebiliriz. Dış dünya, iç dünyamızın aynasıdır. Mekanda, zamanda, insanda bize bizi gösteren pusuladır. Ancak, görmeye başladığımızda özümüz gürleşir ve özgürleşiriz hepsinden.