“Zahidem kurbanım oy, n’olacak halim
Yine bir laf duydum, büküldü belim,
Gelenden geçenden oy, haber sorarım
Zahidem bu hafta oluyor gelin.”
Seans bitiminde dilinde dönüp duran tek kelimeydi “Zahide”. Arabaya bindiğinde radyoda karşısında çıkan Neşet Ertaş türküsüne ne demeliydi? Büyük usta gibi Nevin de kendine soruyordu “N’olacak halim?”
Türkünün sözlerine odaklanarak kendinden uzaklaşmak istedi. Çarpıntısı hala geçmemişti. Ofisten ayrılalı 20 dk. olmasına rağmen hala aynı gerginlik sürüyordu içinde. “Eski aşklar, evlilikler ne de güzelmiş…” diye geçirdi içinden. “Birine aşık oluyorsun ama ondan haber alamıyorsun, bir başkası ile evleniyor. Belki de hayatı boyunca sevmediği biri ile beraber oluyor, aşkını içine gömüyor. En azından evliliklerinde sadakat varmış, aşkları gerçekmiş. Şimdi öyle mi? Her şey yalan dolan artık. Instagram’da fotoğraf paylaşmak için evlenmek trend artık.”
Eve döndüğünde kendisini bekleyen yığınla iş vardı. Bir yandan hayatı bir yandan kendini sorgulayan o değilmiş gibi uzandı çamaşır suyuna. Keskin koku her yanı sardı. Temizlik kadar iyi hissettiren başka ne vardı ki ona… Rüyasında gördüğü Rus kadının, içinde bir yerlerde gizlenen duygularına işaret edebileceğini nereden bilebilirdi. Aldatılan kadın arkadaşıydı rüyasında ama aslında kendi kocasından şüphelendiğini nasıl olmuştu da fark edememişti. Tam anlamıyla beyni yanmıştı bu rüya analizleri esnasında. Bir röntgen cihazına girmekten farksızdı rüyalarını anlatmak…
Temizliği bitirdikten sonra, yemeğe geçti. Aslında hiç sevmezdi böyle planlarını rutinini değiştirmeyi ama sabahın köründe randevu alabilmişti ancak. Kadın dediğin; erken temizliğini yapar, yemeğini pişirir sonra da süslenip arkadaşlarıyla buluşurdu. Her ne kadar son 6 aydır bir türlü toparlayamasa da hayatını, kadından anladığı buydu netice. Temizlik, yemek, düzen.
Temizlik, yemek, düzen… Tekrar etti bu kelimeleri. Temizlik… Yemek… Düzen… Sonra Zahide dedi. Zahide… Bir Rus’a Zahide demekle kalmamış, üzerine de türkü dinlemişti bu kadının. Zahide için kadınlık ne demektir diye düşündü. 3 kelime ile özetlemek gerekseydi: Güzellik, giyim, kuşam… Yan yana koydu bu tanımları. Ben de giyinip geziyorum. Ben de güzelliğe önem veriyorum. Neden kıskanayım öyleyse bu kadınları? Evliliğime böyle saçma bir kıskançlık krizi ile neden zarar vereyim. Ne anlama geliyor bütün bunlar?
Kendisine bir kahve yaptı. Terapisti sakin bir ortamda derin nefes almasını ve duygularına odaklanmasını önermişti. Yapabilirim dedi Nevin, bu sorunu çözebilirim kendi kendime… Eşi ile tartışmalarının kaynaklarını görmeye çalıştı. Çoğu kere gergin ve bakımsız olmasıydı sorun. Eşi Murat Bey, yoğun iş hayatından eve döndüğünde güler yüz ve huzur bulmak istediğini söylerdi daima, Nevin ise bütün gün koşturduğunu, elinden gelenin hepsinin bu olduğunu… Sisli bir yolda ilerlemeye çalışıyordu sanki ve sis, az da olsa aralanıyor gibiydi. Mesele dışarıdan nelerin göründüğü değildi aslında, kendi içinde merkezine neyi koyduğuydu. Başkaları için, özellikle de kendi arkadaşları için yaşıyordu sanki. Evi, evliliği bile onlara kendini kanıtlamak için bir araçtı. Eşinin yüzünü düşündü bir an. En son ne zaman ona dikkatle baktığını anımsayamadı. Baştan ayağa ürpermişti. Zahide adını verdiği bu karakter, onun kendisi ile barışık; kendini seven yanını temsil ediyor olabilir miydi? Hayatının sorgulamalarla dolu bu evresinde, sadece kendisini tanımak ve anlamak için cesurca adım atabilecek miydi? Kahvesini bitirdiğinde kapı çaldı. Çocuklar gelmişti. Nevin ve soruları bir süre daha gündelik yaşamın telaşına kendini bıraktı.
*Geçen ayki yazının devamı olarak kurgulanmıştır.