Hat Ve Tezhip, Sabır ile Tevekkülü Öğretiyor!

Aysha Dergi yazarlarımızdan Elif Üner, ülkemizin ilk kadın hattatı Ayten Tiryaki ile hat ve tezhip üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdi. Ayten Tiryaki röportajı detayları için içeriğimize göz gezdirebilirsiniz…

Ayten Tiryaki; gönlündeki hat sanatı sevgisiyle hayatını yönlendirmiş, Cumhuriyet tarihinin ilk kadın hattatı olma sıfatıyla hem hat hem de tezhip sanatının önemli isimlerinden olmuş, ülkemizin kıymetli sanatçılarından.

Bu ay siz değerli okurlarımız için hem Ayten Tiryaki’nin sanat yolculuğunu, hem de geleneksel sanatlarımızın ruhsatı olan icazetin manasını konuştuk.

AYTEN TİRYAKİ RÖPORTAJI!

Kıymetli hocam, geleneksel sanatlarımızın iki kadim dalı olan hat ve tezhip sanatlarında bir çok başarılı işe imza attınız. Aynı zamanda hocalığını yapıyorsunuz. Bu sanatlarla tanışmanız nasıl oldu?

Lise zamanlarımda hat sanatını öğrenmek istiyordum.  Ordu’dan  Ankara’ya fakülte için geldiğimde bir kursa yazıldım. O kursun tezhip kursu olduğunu öğrendim. Tezhip ismini ilk defa  orada duymuştum.

1978 – 1983 yılları arasında beş yıl boyunca bu kursa devam ettim.  Ama orada ne altınla tanıştım ne de bir yaprak çizmesini öğrendim.  O yıllarda tezhip unutulmaya yüz tutmuş haldeydi.  Sadece kopyalar üzerinden çalışmalar yapılıyordu. Eğitim çok yeterli değildi.

“KURSUN BANA FAYDASI FIRÇAMIN İYİ BİR SEVİYEYE GELMİŞ OLMASIYDI”

İçimden gelen, engelleyemediğim güdüyle yaptığım tasarımlarım oldu ama usül, yol yordam bilmeden yaptığım şeylerdi. Kursun bana faydası, fırçamın iyi bir seviyeye gelmiş olmasıydı.

Ankara’da o yıllar hoca açısından çok fakir yıllardı. Bu sanatları bilen kalmamıştı. Mücteba Uğur Bey bana hat sanatı için İstanbul’a gitmemi,  Hasan Çelebi adında bir hoca olduğunu söyledi.

Hocamın bana söylediği bu cümle benim hayatımın yönünü döndürdü. Ailemi de ikna ederek bütün hayatımı bu sanatlar üzerine yönlendirdim. Sadece gönlümdeki sevgi uğruna İstanbul’a yerleştim.

Tayinimin çıktığı vakıfta çalışmaya başlayınca öğrendim ki Hasan Çelebi çalıştığım yere 150 metre uzaklıkta camii imamlığı yapıyor. Ben zaten Hasan Hocam için İstanbul’a gelmiştim. Bu büyük bir tevafuk oldu.

Hasan Hocam ile birlikte hat derslerine başladık . O yılın sonunda da hocam beni Kubbealtı’nda tezhip kursuna da yazdırdı. Böylece kıymetli iki hoca, Çiçek Derman ve İnci Birol  benim hocam oldu. Tezhipde  onların bilgisi, bize verdikleri bana çok iyi geldi. 1986 yılının sonunda bana tezhip  icazeti vermek istediler.  İcazet için Hiye-i Şerifim’i Hasan Hocam’ın yazmasını istedim. Fakat o da bana ‘’Sen kendin yaz, hattan da icazet verelim’’ dedi.   Böylece iki sanattan da icazetimi almış oldum.

Birbirini tamamlayan bu iki sanattan hangisine daha çok vakit ayırıyorsunuz?

İkisi de bir insanın ömrüne yetmeyecek kadar geniş vakit isteyen sanatlar. Bu bakımdan ikisine de yetemiyorum aslında. Son seneler hat çok vaktimi alıyor. Çünkü hatta gelişme daha çok devam ediyor.

Seneler önce yaptığım tezhip eserlerimi beğenirim ama hatta öyle değil. Bir gün önceyi bile beğenmiyorsunuz. Talebeden çok çalışıyorum diyebilirim.  Kimseye de bu şekilde iki sanatı birden çalışmayı önermiyorum.

Hem eş, hem anne, hem hattate, hem müzehhibesiniz. Bir dönem Kur’an Kursu müdüreliği de yaptınız. Vaktinizi nasıl ayarlıyorsunuz?

İşte o en önemli mesele.  Biz farklı şeylere,  güzel şeylere talip olan kişileriz. Bu sanatların çok kıymetli olduğunu, bu sanatlarla uğraşan kişilerin de farklı kişiler olduğunu kabul ediyoruz.  Bunun kolay bir lokma olmadığını bilmemiz lazım. Bunun da bir bedeli olmalı. Bu bedel de vaktini çok iyi kullanmaktır.

“SEN VAKTİNİ YÖNETMEDİKÇE BAŞKA ŞEYLER SENİ YÖNETİR”

Sen vaktini yönetmediğin sürece başka şeyler seni yönetir,  o zaman vakitler çabuk, ömür de boş geçer. Mümkün olduğunca hayattan kopmadan hayatın içinde kalarak, arkadaşına, komşuna, akrabana da vakit ayırmalısın. Bu şekilde üretmek bir başarıdır bana göre.  Hayattan koparak münzevi bir hayat yaşayıp da birisi sanatkarım diyorsa bunun bir başarı olduğunu düşünmüyorum.

Okul yıllarında, üniversitede eğitimim tamamen gönlümden geldiği şekilde oldu. Yani vazife yaparım maddi olarak da şu şekilde kazanırım diye hiç düşünmemiştim. Sanatta aynı şekilde oldu. Bu işi ben hedeflememiştim, planlamamıştım, çabalamamıştım. Bana nasip oldu, öyle bir nasip ki tam bir ikram!  ‘’ Sizin en hayırlınız Kur’an öğrenen ve öğretendir ’’ hadisi şerifini de biliyorum. O yüzden Ku’ran Kursunu da  bırakamadım.

Geleneksel sanatlarda icazet, geçerli bir ruhsat. Kaç öğrencinize icazet verdiniz? İcazet verdiğiniz öğrencilerinizden beklentileriniz neler?

Hat ve tezhipten toplam olarak 26 öğrencime icazet verdim. İcazet aldıktan sonra yaptığınız eser beni bağlıyor, benim hocamı da bağlıyor ve bütün camiayı bağlıyor. Benden icazet alan talebem, Tiryaki Art’ın bütün talebelerini temsil ediyor. İcazetini alanlara, kendilerini geliştirmelerini  hep söylüyorum. Hatta başka hocalara da gitmekten çekinmeyin diyip buna da müsaade ediyorum. Ama bu demek değildir ki bana vefasızlık yapın. Layık görüp icazet verdiğim öğrencim şimdi ne yapıyor acaba diye merak ediyorum. İcazeti alıp bir daha uğramayan talebeler olabiliyor.  Bu kadar da vefasızlık olur mu?

Bir dönem emek vermişsem, layık görüp güvenmişsem ve icazet vermişsem ikimizin de birbirimizde hakkımız var. Ben öğrencime icazet vererek ona bir paye katıyorum. O güzel bir şey yaparsa ben de ondan bir paye alıyorum. Bu karşılıklı. ‘’Bu benim talebemdir’’ , demeye utanmamam lazım.  Bozuk işler yaptığını görünce benim yüzüm kızarıyor. Benim icazetimi taşıyorsan beni aşağı çekmeye hakkın yok.  O zaman benim hakkımı yiyorsun. İşin ucu bana çok kötü dokunuyor. Verdiğim icazetlerin hepsini gönülden verdim, helal olsun. Ama sonradan öğrencide  geriye gidiş olursa ben de icazetimi geri çekerim. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Eğer işin kötüyse hiçbir şey bu kötü imajı geri alamaz. Ya da iyiyse hiç reklama gerek yok, iş çok şey anlatır.

Ben hala yaptığım işlerde Çiçek Hoca’ya danışırım, çünkü benim yaptığımda onun da hakkı var. İşte bu açıdan icazette huyuna suyuna da bakmak gerekiyor. Ama yanılabiliyorsunuz işte bazen.  Gerçekten ahlak çok önemli.

HOCALARIM BENİM ŞANSIM

Hat ve tezhip sanatının en önemli hocalarından Hasan Çelebi, Çiçek Derman,  İnci Birol hocalarımızın talebesi oldunuz. Hala çok yakın bir ilişkiniz var. Bu büyük bir nasip. Onlarda örnek aldığınız bize de tavsiye edeceğiniz ne hususlar var?

Bu hocalar benim şansım. Bunun benim saf ve iyi niyetimle alakalı olduğunu düşünüyorum. Tek niyetim sanat öğrenmekti, o kadar temiz ve saf bir niyet ki bu başka hiçbir şey beklemiyordum. Hayatımı tamamen bu sevgim üzerine yönlendirdim.

En büyük örnek fedakarlıkları, devamlı çalışma halinde olmaları, kendilerini hala daha yetiştirmeleri, titizlikleri, çok verici olmaları ve mütevazilikleri. Bana karşı hepsi çok iyiydi. Ben onlardan çok memnunum. Bu hocalarla ilgili ulaşılamaz olduklarını düşünen var mı bilmiyorum ama bana karşı hiç biri ulaşılamaz değil.

“SANAT ATÖLYESİ KENDİ KENDİNİ KURDU”

Eşinizle birlikte kurduğunuz bir sanat atölyesi var. Sanat için en gerekli malzeme olan özel yapım kağıtların ve sanat malzemelerinin bulunduğu , aharlamaların yapıldığı bu atölye fikri nasıl oluştu? Şu anda hangi çalışmalar içindesiniz?

Eşim, Özkan Bey öğretmenlikten emekli olunca böyle bir işe girişti. Aslında biz böyle bir merkezi  kurma niyetinde değildik, böyle bir şeyi hedeflememiştik . Bu iş kendi kendini kurdu diyebilirim.

Özkan Bey’in  1984 yılında hat ve tezhip alanında aldığı eğitim bir alt yapı oluşturmuştu. Ben çalışırken bana yardım için kağıtlar ve aharlamalar yapıyordu, bunları depoluyordu.  Hattat tanıdıklar ara ara bunlardan almaya başladı derken talebeler de ilgi gösterdi. Böyle böyle bu güzel mekan oluştu.

Kendi yaptığım istifler üzerinde çalışıyorum. Talebelerimi yetiştiriyorum. Yurt içinde yurt dışında planlanan bazı faaliyetler var ona çalışıyorum.

“BU SANATLAR SABIR VE TEVEKKÜLÜ ÖĞRETİYOR”

Bu sanatların insana kattıkları nelerdir ?

Bu sanatlar sabrı, kanaati, tevekkülü ve hoşgörüyü öğretiyor.  Sanat seni öyle mutlu ediyor ki; sevdiğin için, o zaman olaylara daha opsiyonlu bakıp olumsuzlukları tolere edebiliyorsun. Dışarıdan gelen etkileri kabul edebiliyorsun, güç veriyor. O yüzden bütün padişahlar birer sanatla uğraşmışlar. Daha kuvvetli oluyorlar. Ben 9 yıl idarecilik yaparken sanatın bana payanda olduğunu hissettim.  O benim kuvvetimi, gücümü artırdı. Bir şeylerin altında yıpranmamı engelledi.

Bu yola girmeye niyeti olanlara neler tavsiye edersiniz?

Güzel bir kurs,  güzel bir hoca bulup merakları varsa denesinler. Kabiliyetleri var mı yok mu anlarlar. Kabiliyetleri varsa bol bol çalışarak talep edecekler. Talebe talip olan demektir.  Allah ilmi isteyene verir. Bu da bir ilimdir. Onlarda isteyen olmalılar.

 

Elif Üner

Aysha Yazarı Elif Üner, özel koleksiyonlar ve galeriler için çalışmalar yapmaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın