Serdar Gülgün İle Tadına Doyulmaz Bir Röportaj

Her insanın hayatında belirli dönemlerde beklemediği rüzgârlar eser. Ve o zamana kadar kendisi için istediği ya da hayal ettiğinden farklı noktada bulur kendini. İşletme okuyan ama çocukluğundan itibaren içindeki Osmanlı sanatı hayranlığını yaşam tarzı haline getiren ve bu konuda uzmanlaşan Serdar Gülgün ile tadına doyulmaz bir röportaj yaptık. Harabe olarak aldığı ve yıllar boyu özenle dekora ettiği köşkünden, restore ettiği yalılara, dünyaca ünlü markalar için tasarladığı ürünlerden, son kitabı Ottoman Chic – Osmanlı Şıklığı’na pek çok farklı konuda konuştuk. Serdar Gülgün için, kitabında Osmanlı şıklığını bize ve tüm dünyaya anlatan bir kültür elçisi diyebiliriz.
 
“Yaptığım tüm işlere Osmanlı kültürünü ve İstanbul’u taşıdım”
Serdar Gülgün
 
İşletme okudunuz, sonrasında Londra’da devam eden bir eğitim yaşamınız var. Sanırım o dönemden sonra Osmanlı tarzına olan ilginiz başladı. O zamanları sizden dinleyelim…

Çocukluğumdan beri doğup büyüdüğüm İstanbul ve Osmanlı kültürü hep ilgimi çekerdi. İçinde yaşadığım şehrin tarihini, hikâyelerini, tarihi binalarını merak eder ve bu konu ile ilgili bilgilenmek isterdim. İşletme okumaya başladığım yıllarda zaten bu konu ile ilgiliydim ama bu alanın bir meslek olabileceği aklıma gelmezdi. Üniversiteyi bitirdikten sonra içimdeki bu tutkuyu takip etmeye karar verdim ve Londra Üniversitesi’nin SOAS (School of Oriental and African Studies) bölümünde Osmanlı Sanatı master’ı yaptım.
 
Osmanlı döneminin zenginliği nereden geliyor? Size Osmanlı dönemini sevdiren/ilginizin artmasına vesile olan kişiler/olaylar var mı?

Bu soruya kesin bir cevap veremiyorum. Hayatımda beni bu alana girmek için yönlendirmiş, ilham vermiş olan bir kişi ya da bir olay yok. Sanki içgüdüsel olarak bu alana yöneldim ve büyük bir sevgiyle devam ettim.
 

serdar gülgün

 
Bugün Osmanlı dönemini yeterince biliyor muyuz? Sizce Osmanlı’nın ciddi bir kültürel miras olduğunun farkında mıyız?

Osmanlı Sanatı asırlar boyunca oluşmuş, çok katmanlı, çok kültürlü bir dünya. Bu alanı anlayabilmek için bir ömür yetmez. Hepimiz elimizden geldiğince anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Bu bilincin gün geçtikçe daha fazlalaştığını düşünüyorum, özellikle de eski yıllarla kıyaslandığında…
 
Yeni dönem gençliğinde bir algı var benim gördüğüm. Sanki sanat ve edebiyat sadece Batı’dan izlenir ve örnek alınır gibi… Yıllardır bir Batı hayranlığımız var, evet. Bu kendi kültürümüzün bize yeteri kadar aktarılmadığından mıdır? Yoksa aslında merak duygumuzun azlığından mıdır?

Bu algı esasında dünyanın pek çok yerinde var. İnsanlar kendi kültürleri ile değil de yabancı kültürlerle çok daha ilgililer. Fakat son yıllarda farklı bir durum oluştu, ben bunu küreselleşmenin sonucu olarak görüyorum. Eskiden yabancı kültürlere olan ilginin yerini yerel kültürler almaya başladı. Küreselleşme ile yabancı kültürlere ulaşmamız çok kolaylaştı, bu kolay ulaşılırlık da ilgiyi öldürmeye başladı. Bu durumdan tabii ki Türkiye de nasibini aldı, artık Osmanlı kültürüne olan ilgi ve onu yeniden keşfetme arzu arttıkça artıyor.
 
Yaşamınıza eviniz, markanız ve kültürünüzle bütünleşen bir Osmanlı dönemi hakim diyebiliriz. Yurt içi ve yurt dışında gerçekleştirdiğiniz sergiler de dahil elbette. Aslında bir nevi kültür elçiliği yapıyorsunuz diyebilir miyiz sizin için? Türkiye’ye dışarıdan bakılınca nasıl bir tablo var? Osmanlı dönemi Batı’nın iyi bildiği ama belki de çok algılamadığı bir dönem gibi…

Beni bir kültür elçisi olarak tanımladığınız için çok teşekkür ederim. Senelerdir yurtdışında kültürümüzle ilgili yaptığımız her faaliyet çok ilgi görüyor. Osmanlı kültürüne dışarıdan bakıldığında çok etkiyici olduğunu düşünüyorum. Gerçek bir imparatorluk kültür. Ve bu kültürle mukayese edilebilecek az memleket var. Osmanlı sanatını başka bir özelliği de Batı için arzu nesnesi olabilecek kadar egzotik ama anlaşılamaz kadar da egzotik değil! Tam kararında yani. Asırlardır Batı’yı Osmanlı büyülemiş, edebiyat, müzik, mimari de Osmanlı etkili eserler çıkmış, hatta bu döneme “Turquerie” demişler. Mozart, Türk Marşını ve Saraydan Kız Kaçırma’yı yazmış. Moliere eserlerinde Türklerden bahsetmiş, pek çok Batı sarayı ve şatosuna bir “Türk Odası” yapılmış, divanlar, sedirler, Türk halıları kullanılmış.
 

serdar gülgün

 
Daha önce Assouline’den çıkan Grand Bazaar (Kapalıçarşı) kitabınız çok ilgi görmüştü. Son kitabınız Ottoman Chic’in çıkış öyküsünü sizden dinleyelim. Kitap bize ne anlatıyor? Kimlerle çalıştınız…

Assouline dünyanın en önemli yayınevlerinden biri. Bu yayınevi ile ilk tanışmam Assouline’in Türkiye marka ortağı olan İrem Kınay aracılığıyla oldu. Assouline Türkiye ile ilgili ilk kitabını yapmak istiyordu, biz de Kapalıçarşı konusuna karar verdik. Ben Kapalıçarşı’daki bir günümü anlattım. 37 tane esnaf seçtim, bu esnaflar benim gündelik hayatımda gittiğim antikacılar, atölyeler, halıcılar gibi kişiler oldu. Fotografları dünyaca meşhur fotografçı Laziz Hamani çekti. Bu projemiz çok başarılı olunca ikinci teklif geldi. Bu kitabı da yine İrem Kınay’ın katkısı ve diğer önemli bir fotoğrafçı olan Reto Güntli ile yaptık. Kitabın adı Ottoman Chic, yani benim gözümden Osmanlı Şıklığı.
 
Osmanlı döneminin şıklığının temellerinde ne var sizce? Ya da şimdiki kullanılan anlamının dışında şıklığın gerçek tanımını yapar mısınız? Tabii kültür ve estetikle birleşen bir şıklıktan söz ediyoruz, değil mi?

Osmanlı şıklığı çok katmanlı bir şıklık. Kat kat renklerin, desenlerin üst üste gelmesinden oluşmuş bir şıklık. Osmanlı normal şartlarda biraraya getirilmesi bu kadar zor olan rengi ve deseni büyük bir başarıyla biraraya getirmiş, sonuç hiç karmaşık değil, aksine inanılmaz zarif olmuş. Osmanlı eskiye saygı duymak ve eskiyi korumak konusunda da çok başarılı. Topkapı Sarayı buna çok güzel bir örnek. Her gelen padişah yeni bir kısım ilave etmiş ve eskiden var olanı korumuş ve tahrip etmemiş.
 
Kitabınızı anlatmak için kendi evinizi seçtiniz. Macar Feyzullah Paşa Köşkü’nde yaşıyorsunuz ve adeta köşke yeniden can verdiniz. Köşkün öyküsünü dinleyebilir miyiz?

İçinde yaşadığım ve yaklaşık beş yıl boyunca restore ettiğim Macar Feyzullah Paşa Köşü 1860’lı yıllarda yapılmış. Benim elime geçtiğinde içine girilemeyecek kadar haraptı. Seneler boyunca sabırla restore ettim. Bu ahşap köşkün restorasyonunda eski teknikleri kullandı. Bu ev zamanında Avustarya Macaristan İmparatorlugu’nda asker olan bir Macar’ın evi. Orijinal adı Josef Kollman. Abdülmecid döneminde İstanbul’a gelmiş, Müslüman olmuş. Kırım Savaşı’nda Osmanlılarla savaşmış, paşa ünvanını almış ve bu köşkü inşa etmiş.
 
Serdar Gülgün İstanbul koleksiyonunda hangi eserler var? Kaplumbağaları sevdiğinizi biliyoruz. Size nasıl bir esin kaynağı oluşturdular? Kaplumbağaları kaç objede görebiliyoruz?

Koleksiyonum sadece kaplumbagalar üzerine kurulu. Hem Osmanlı’nın Lale Devri’nden etkilendim hem de kaplumbağalar uzun ömür, sabır ve uğurun sembolü olduğuna inanıyorum. Koleksiyonumdaki eşyaların hepsi el yapımı ve bronzdan üretiliyorlar. Şamdanlar, sahanlar, şekerlikler gibi pek çok tasarımım kimi zaman antik bronz patinalı, kimi zaman da gümüş kaplama oluyor. Bu tasarımlar da mutlaka barok inci, necef, kaplangözü, lapis, malahit, turkuaz gibi yarı değerli taşlar kullanarak Osmanlı’nın ihtişamını yansıtıyoruz.
 
Dünyaca ünlü pek çok markaya tasarımlar yaptınız. Tasarlarken ya da yazarken nelerden ilham alıyorsunuz? Louis Vuitton ile işbirliğiniz devam edecek mi? Yakın bir zamanda yeni bir marka ile projeleriniz var mı?

Dünyada ve Türkiye’de önde gelen pek çok önemli firma için tasarım yapma şansım oldu. Yaptığım tüm işlerde Osmanlı kültürünü ve İstanbul’u işlerime taşıdım. Bazı ilave isimlerle bu işbirliklerinin pek çoğu devam edecek…
 
Markanızın ürünlerine nerelerden ulaşılabilir?

Serdar Gülgün İstanbul’un ürünleri dünyanın en önemli merkezlerinde satılıyor. İstanbul’da ise Assouline’in Bebek’teki, St. Regis otelinin içindeki ya da Beymen Zorlu’nun içindeki mağazalarından ulaşmak mümkün.
 
Osmanlı yaşam tarzı tamamen nev-i şahsına özel bir stil diye düşünüyorum. Günümüz dünyasında ise modern tasarımlar, belki biraz vintage ile birleşiyor ve mekanlara taşınıyor. Osmanlı şıklığı bu tarzlarla birleşebilir mi?

Osmanlı stilinin en önemli özelliği zamansız ya da zaman üstü olmasıdır. Modalar ve çeşitli stiller gelip geçebilir ama Osmanlı stili her zaman gündemde kalacaktır.  Zamansız sanat eserleri de her tarz dekorasyonda var olabilir.
 
Son yıllarda bir Osmanlı hayranlığı ve kısmen de dekorasyon tarafında yaşatma durumu var. Bu değişimleri nasıl buluyorsunuz? Osmanlı şıklığında bir ev tasarlamak, dekore etmek yeterli midir? Kullanılan objeler zamanının ruhunu ne kadar anlatır sizce?

Son yıllarda Osmanlı sanatına olan ilgide büyük artış var. Konu ile ilgili pek çok tasarım üretiliyor. Ben bu gelişmeyi çok olumlu görüyorum. Yapılan bu işlerin başarılı olup olmadığını da zaman söyleyecek. Bugünün tasarımları bundan 50 sene sonra da beğeniliyorsa başarılı olmuşlar demektir. Ben şıklığın sadece giyimle ya da dekorasyonla elde edilebileceğine inanmıyorum. Gerçek şıklık bir ruh ve tavır şıklığıdır bence.
 
Bir İstanbullu olarak, Osmanlı’nın dışında İstanbul’u da dünyaya tanıtıyorsunuz. Bizler bu kadim şehri yeterince tanıyor ve tanıtıyor muyuz? Siz ülkemizin ve İstanbul’un geleceğini nasıl görüyorsunuz? Özellikle İstanbul için dünyanın kültür merkezi diyebilir miyiz?

Son yıllarda şehrimizin insanlarının da İstanbul’u keşfetmek için çaba sarfettiğini görüyorum. Pek çok kişi konu ile ilgli kurslara gidiyor, kıymetli tarihçilerimizin düzenlediği gezilere katılıyor. Bu çok olumlu bir gelişme, yaşadığımız şehir ile ilgili bir bilinç ve farkındalık gelişiyor. İstanbul ilk kurulduğu yıllardan bugüne kadar gerçek bir kültür şehri ve de böyle olmaya devam edecektir.
 
* Serdar Gülgün’ün kitapları ve markasını bulabileceğiniz adresler:
ASSOULINE Bebek
Cevdet Paşa Cad. 25/A, Bebek
T: 0212 287 5534
 
ASSOULINE St. Regis Hotel
Mim Kemal Öke Cad No 35, Nişantaşı
 
ASSOULINE Beymen Zorlu
Zorlu Alışveriş Merkezi, Zincirlikuyu
 

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın