İnsanların yaşayıcısı değil izleyicisi olduğu modern hayatta, izleyici değil üretici olmayı seçen, kendi iç yolculuğuna çıkıp hikayelerin peşinden koşan bir sanatçı…
Minyatür sanatı, kültürümüzün aktarımında en önemli yeri olan, kayıt cihazının olmadığı dönemde görsel bir kayıt cihazı niteliğindeki geleneksel sanatlarımızdandır. Bu ay, ülkemizin en kıymetli değerlerinden olan minyatür sanatçısı Gülçin Anmaç ile hem sanat yaşamını, hem de kadının sanattaki yerini, siz değerli Aysha okuyucuları için konuştuk…
Gülçin Hanım, bu sanata ilginiz ne zaman başladı, nasıl bir eğitim sürecinden geçtiniz?
Bu sanatlar için alaylı denebilecek yerdeyim. Normalde Edebiyat Fakültesi mezunuyum. Üniversitede okurken resim ve sanat tarihi dersleri de alıyordum. Yağlı boya çalışırken ince ince, milim milim çalışınca hocam bana geleneksel sanatların benim için daha uygun olacağını söyledi. Öyle deyince, yaşamımda yeni bir pencere açıldı ve Cahide Keskiner hocamla derslere başladım. Üniversite bittikten sonra profesyonel olarak sağlık sektöründe 20 yıl çalıştım. Hepsini beraber yürüttüm. Cahide Hoca ile 7 yıl tezhip ve minyatür yaptım. Onunla birlikte deseni, kurguyu, tarihi çok iyi öğrendiğimi düşünüyorum. Sonra Nusret Çolpan Hoca ders vermeye başlayınca onun öğrencisi oldum. Çok çalıştığımı söyleyebilirim. Minyatür sanatının kurgusunu en iyi çözen Nusret Hocam’dı diye düşünüyorum. Ondan çok şey öğrendim. Bizim sanatlarımızı öğrenmeye başlayınca bizim kültürümüzü ve tarihimizi de yeniden öğrenmeye başladım.
ŞÖHRET ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLIYOR
Peki profesyonel hayatı bırakıp tamamen bu sanatla yaşamaya nasıl karar verdiniz?
Nusret Hoca en verimli döneminde vefat edince ben biraz çekilmek istedim. Üniversiteye döndüm ve yüksek lisansımı, somut olmayan kültürümüzün korunması üzerine yüksek lisans tezimi yaptım. Yani tam bizim konumuz olan usta-çırak bilgi aktarımı ve bunun korunması üzerine. Bu sayede ben bu işi niye yapıyorum sorularıma tam cevap verdim. Amacım kültürümüzün devamlılığıydı. Bizim kültürümüz, çok zengin bir tarih ve çok da güzel. Bunu devam ettirmeliyiz düşüncesiyle yüksek lisansa başladım, böyle bir tez yaptım. Tez çalışmam bitince profesyonel işimden ayrıldım ve tamamen sanatımı yapmaya ve ders vermeye başladım.Şu anda 5 farklı kurumda ders veriyorum.
Borsa İstanbul 25. Yıl Hatırası, Çini Uygulama
Dersleriniz nasıl bir sistem üzerine işleniyor? Öğrencilerinizden beklentileriniz neler?
Öğrenci karakterine uygun hoca seçer. Ama bilinçli öğrenci bu şekilde seçer. Bizim istediğimiz zaten böyle bir öğrenci. Bu sanatı niye yaptığını bilsin, neyi temsil ettiğini bilsin. Bir de derste sistem olmalı. Yani öğrenci hocaya gittiğinde her aşamasında nerede olacağını bilmeli. Hobi niyetiyle başlayanlar bile, bunları anlattığımda sanatı ciddiye alarak çalışmaya başlıyor, yaşama bakışı değişiyor. Bu ciddi bir iş, ama yaparken de mutlu olunmalı tabii.
Sayılı günümüz var, neyle geçirdik bu vakti sorusu çok önemli. Benim önemsediğim bir şey bu. Ben çok fazla doküman veriyorum, çok fazla kitap ve bilgi paylaşıyorum. Araştırma istiyorum, çalışılan her konuda, taklid ise kaynağının bilinip belirtilmesini ve kendi çalışıyorsa özgün olmasını önemsiyorum. Ben çok idealistim. İlk ders diyorum ki, siz hoca olacaksınız. Yani öyle bir dosya takip edeceksiniz ki benimle, o sorumluluğu yerine getirebileceğiniz doneleriniz elinizde zaten olacak. Günümüz sanatçılarından bir şey yaptırmam, kaynakçasız hiçbir şey kabul etmem. Aslında bu yaptığınız işe etik ve bilimsel bir saygıdır.
MİNYATÜR, İÇERİSİNDE MATEMATİĞİ BARINDIRIYOR
Minyatür nasıl bir sanattır?
Minyatür; döneminin resim sanatıdır. Kendi içinde doğruları olan ve kendi teknikleri olan bir sanat. Su bazlı boyalarla, aherli düz bir zemine çalışılır. Minyatürde önemli olan minyatür okumasını anlamak. Minyatür çıkışı itibariyle kitabın bir bölümünü, bir hikayeyi görsel olarak anlatmaktır. Kayıt cihazının olmadığı dönemde görsel bir kayıt cihazı. Bu açıdan da çok önemlidir. Sarayda törenler, padişah portreleri, savaşta menzillerinin resmedilmesi minyatürün konularındandır. Orada önemli olan belgelemeyi görsel anlatmak.
Minyatürde bir hikaye içinde farklı zamanları, farklı mesafeleri, farklı olayları anlatabilirsiniz. Perspektifin sınırlı kullanımı, bize birçok pencere açmak ve kurgu yapmak şansı verir aynı zamanda. Mesela minyatürde en yukarısı en uzaktır. En aşağıda ki olan en yakındır size. Bunun gibi daha bir sürü okuması var. Bunları bildikten sonra kendi çizimlerinizi yapabilirsiniz. Biz hep diyoruz ki minyatürde bir matematik var. Oranları milim milim kurguluyoruz. Sonra yerleştirme yapıyoruz. Minyatür okumasını da bu kurgudan sonra anlayabilirsiniz. Perspektif ve gölge kullanmama, figürleri canlı gibi çizmeme ise yapamadığımızdan değil, yapabiliyorken yapmamak tercihini kullanmaktandır. Bu ise minyatürün felsefesine hakim olmak ile anlaşılır.
Balat’ta Erguvani Gece
YARATICILIK İÇİN İNZİVAYA ÇEKİLMEK GEREK
Minyatürde kompozisyon oluşturmak kolay bir iş değil. Siz tasarımlarınızı nasıl yapıyorsunuz?
Ben İlhama inanıyorum. Onu korumaya da çalışıyorum. Yedi senedir televizyon izlemiyorum mesela, dedikodu gibi kötü etkileyecek şeylerden sakınıyorum. Benim gözümde bir şey canlanıyor, bir fikre karar veriyorum, kafamda kurguluyorum, uzun süre ön araştırmasını yapıyorum. Kitabını okuyorum, bilgisini araştırıyorum. Bakacak olursanız çok akıllıca bir durum değil bu, eski kitaplardan alınmış tek figürleri, usta işçilikle ve çokça kopya şeklinde yapmak ve hızlı üretmekte bir tarz olabilirdi. Ama yeni bilgilerle beslendiğim her işimde ben, yeni bir şey deniyorum ve heyecanı asıl burada. Daha az sayıda ama daha kalıcı olan, en önemlisi özgün iş yapmış oluyorum. Minyatür bittiği zaman o gözümde canlanan ilk şekline ne kadar yakın olursa o kadar mutlu oluyorum.
Yaratıcılık için kesin inzivaya çekilmeliyiz. Garip kullarız, şehrin ortasında çok farklı gereksiz uyaranlar alıyoruz. Bu şartlarda kendinize dönmeniz çok zor. Minyatür insanın kendi içine bakışı sağlıyor. Benim özgün fikirlerim, kendi kültürümden hikayelerim var anlatmak istediğim ve ben bunu benim tarihimden bir sanatla ifade ediyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Böyle böyle özümüze dönüyoruz.
Bu sanatla hobi olarak uğraşılır mı?
Biz modern zaman insanlarıyız ve ruhumuza çok aykırı yaşıyoruz. Bizim bir nefes alma ritmimiz var bu ritmi bu sanat bana yakalattı. Ağzımdan laf çıkmadan düşünmeye, hareket etmeden düşünmeye çekti. Yani beni bir insanın olması gereken bir moda çekti. Onun için bu sanatlar hobi olarak da yapılır. İzleyicisi olmaktansa hayatın bir şekilde üreticisi de oluyorsunuz. Kendi kültürünüzden estetik bir hayatın içine dalıyorsunuz. Öğrenciler meşk usulünde dersi değil, hayatı da dinliyorlar sizinle birlikte. Hoca bir rol modeldir.
Hayat doğduğunuz şekliyle değil, olduğunuz şekliyle sizindir. Siz ne olduysanız kendiniz oldunuz zaten. Ben çok öğrencimde bunu değiştirmişimdir. Boş sohbetler, boşa geçen zamanlar, tüketimler, olumsuz bakışlar yerini olumlu gayrete, zamanı değerli kullanmaya ve üretmeye dönmüştür.
Minyatürde kadın figürlerini nasıl görüyoruz?
Kadın estetik bir değer olduğu için tabloya da, çalışmaya da çok uygun. Minyatürde günlük hayatı anlatırken kadın ne kadar o hayatın içinde varsa, çalışmada o kadar vardır. Eski minyatürlerde, daha çok savaş sahneleri, toplantılar, sosyal hayatın içinde dışarda olan hep erkek olunca çoğunluk hep erkek görüyoruz. Daha sonra albüm resimleri, portrelerde kadınları görmeye başlıyoruz.
SANAT KADINA DAHA YAKIN BİR DÜNYADIR!
Malum bu ay 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayacağız. Kadını ve sanattaki yerini nasıl görüyorsunuz?
Aslında sanat, estetik yanı olduğu için kadına yakın bir dünyadır. Yüzyıllar içinde toplumlar savaşabilir, sınırlar değişebilir, oradan oraya göç edilebilir. Yanlarında taşıyabildikleri en önemli şey yüzyıllardır genlerine işleyen bilgileridir. İşte biz o bilgiyi yani kültürü koruyoruz, onu aktarıyoruz ve o bilgiyi geliştiriyoruz. Önemli bir görev bu. İşte bu görevde kadının rolü çok fazla. Çünkü sanatta biraz daha fazla fedakarlık gerekiyor, özveri ve çokça gayret istiyor. Biraz da ticari düşünmememiz lazım. Kadında sanat üretirken bu durumlar daha dengeli oturuyor. Çalışması gerekiyor olsa bile yine de sanatta o dengeyi kadın oluşturuyor. Tabii kadının sanat içinde kendi alanını kabul ettirmesi için daha fazla mücadele etmesi gerekiyor. Bir yer edinmiş kadın varsa emin olun herkesten daha çok çalışmıştır. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Anne olmak ise kadını güçlü olması gereken bir alana çekiyor. Kendiniz için ve ondan daha çok çocuklarınız için güçlü olmalısınız, elinize gelmiş çok kıymetli bir emanet var ve hayata hazırlayacaksınız. Kendiniz ne kadar sağlam ve doğruysanız, çocuğunuzda o kadar oluyor. Bunu hissetmek kadını olgunlaştıran bir durum. Yirmi yaşıma oğullarımla girdim, tüm eğitim iş ve sanat hayatımı onlar ile gerçekleştirdim. Bu çok daha çalışkan, kendinize az zaman ayırdığınız, hep organize olduğunuz, zamanın değerini anladığınız bir süreç ama insanı büyüten en güzel okul.
Ben güzelliklerini gördüğüm bir dünyayı sanat ile paylaşmayı, üretmeyi, öğretmeyi seviyorum. Ne kadar şanslıyım ki bu yolda çok güzel dostluklarım ve hikayelerim oldu.
Elif Üner / www.elifuner.com