Bebek gelirken evde hummalı bir çalışma başlar. Fazlalıklar atılır, bebeğe alan açılır; yatağı, beşiği, kıyafetleri ve daha birçok gerekli gereksiz şeyler alınır…
Bu işler arasında en faydalı olan, gereksizleri atarak rahat nefes almaktır. En az fiziki değişim kadar ruhsal, düşünsel, duygusal değişim de önemlidir bebek beklerken. Hele de yolculuk öncesi, omuzlar taşıdığı yükle çökmüş, ifade edilemeyen duygularla boğaz düğümlenmiş, kadınlığın yüklerine annelik ilave olacaksa; doğum yolculuğuna hazırlanırken en hummalı çalışma bu yüklerden kurtulma, fazlalıkları atma, özgürleşme çalışmaları olmalıdır. Çünkü yüklerle yola çıkmak anlamsızdır. Anne sıkışmışsa beden gevşeyemez, gevşeyemeyen beden de rahat olamayacağı için ağrısız bir doğum da olmaz.
Çocuğuma Bakamazsam Korkusu!
Birçok kadında korkular, endişeler, telaşlar, kafa karışıklıkları, çaresizlik ve yetersizlik hisleri, doğum yaklaştıkça çokça hissedilmeye başlar. Olumsuz hislerden özgürleşmek için doğuma hazırlık, fırsat bilinmelidir. Hamilelik ve doğum korkusu kadının fizik bedenini alt üst ettiği gibi, bu dönemlerin davranışları duygusal sıkışmaların ipuçlarını da verebilir. Örneğin; “çocuğuma bakamazsam korkusu, iyi bir anne olamazsam kaygısı, sütüm gelmezse telaşı” yetersizlik hissinin ifadesidir.
Çevredeki akil insanlar tarafından annenin desteklenmesi gerekirken, “Sen yapamazsın ben yaparım.”, “Sen bilemezsin, ben kaç çocuk yetiştirdim.”, “Sen bırak ben yaparım!” yaklaşımlarıyla zaten hassas olan annenin daha fazla çökmesine destek (!) olunur.
Pek çok duygu, doğum korkusu olarak ifade edilebilir. “Bu işi becerebilir miyim?” endişesi, “Ölürsem bebeğime kim bakar?” düşünceleri, “Hastanede yanlış bir şey yaparlarsa…” kaygısı, “O çocuk oradan çıkmaz.” inancı toplumumuzda çoğu zaman “Doğumdan korkuyorum.” olarak ifade edilebilir.
Bu nedenle doğumu bilmek, doğumda ne yapması gerektiğini, nasıl nefes alıp nasıl ıkınacağını bilmek doğum korkusunu bertaraf etmeye yetmez. Hele de yetersizlik hissi olan bir anneyi, “Bedenine güven, bebeğine güven, yaparsın, başarırsın, güçlüsün.” gibi yaklaşımlarla doğuma hazırladıktan sonra sezaryen olursa, depresyona girmemesi mucize olur. Çünkü güvendiği bedeninin hâli ortadadır: ‘’Bir doğumu bile becerememiş! Çocuğuna normal doğumun avantajlarını sağlayamamış!’’
Yetersizlik hislerine ilave olan bir de suçluluk hisleri ile ayıkla pirincin taşını… Benzer durumlarda yüzlerce anne gördüğüm için çok net söylüyorum: “Doğuma hazırlık; değişime, duygusal yüklerden arınmaya hazırlık olmalıdır.”
Zihin-Beden Yüklerinden Arınmak İçin…
Anneliğe hazırlık mobilya, kıyafet, süsler ve ikramların ötesine geçmelidir. Doğuma hazırlık çalışmalarında holistik yaklaşım prensipleri dikkate alınmalıdır. Çıkılacak yolculuk bahanesiyle, arabanın boşaltılması gibi doğum yolculuğu hazırlıkları da fırsata çevrilmeli, zihin-beden yüklerinden arınmalıdır. Çünkü her bir duygu, bedende fiziksel cevaplar oluşturur. Bebeğime iyi bakamazsam endişesi, bedende stres hormonları salgılatır. Derinlerde bu veya başka bir endişe varsa, salgılanan stres hormonları bedende “kaç veya savaş!” hazırlığı yapar.
Doğum kimin umurunda! Ama bir yandan da zamanı gelen doğum programı devreye girmeye, bedeni kendi ritminde titreştirmeye çalışır. İşte tam bir kaos başlar o zaman… Ne yolculuk yolculuğa benzer, ne kaçabilir beden, ne de savaşacak durumu kalır! Bazen daha akıllıca bir şey olur; beden hiç yola çıkmaz, çıkamaz. Ona göre o yolun yolcusu değildir veya o yol ve yolun sonu çok güvensiz görülür. Ve doğum hiç başlamaz, başlasa da ilerlemez, ilerlese de bebek çıkmaz.
Bu nedenle şartlanmışlıklar, koşullanmalar, hipnotik telkinlerle gerçekleşen çocuk aklının yazılım programı, ego savunma sistemleri mutlaka güncellenmelidir.
Bu sistemlerin ürünü olan yetersizlik, değersizlik, başarısızlık hisleri, yine aynı sistemin ürünü olan “bedenine güven, bebeğine güven” gibi ego üzerinden yapılan çalışmalar; çatışmaları, sıkışmaları daha da artırır. Veya istenilen sonuç alınmış da olsa, asıl derdimiz olan egoyu yeniden yapılandırma fırsatını kaçırmış; bedenin, insan olmanın en büyük derdi olan egoyu /nefsi beslemiş oluruz da, eninde sonunda bunun sıkıntılarını yaşarız.
Yani aslında doğuma / anneliğe hazırlık; egodan / nefsden özgürleşmek, insan olmak, kadın olmak için fırsata çevrilmelidir.
Annenin Bebeği İçin Doğruları Yapması Kolaylaşır
Çocuk doğmadan, fiziki yükler artmadan, 9 aylık süreç bu değişim çalışmaları için iyi bir fırsattır. Sonrası da çok daha kolay. Ayrıca, “Bebeğime nasıl bakarım, 1 yaşında nasıl, 5 yaşında nasıl, 15 yaşında nasıl davranacağım, cinsel eğitimi nasıl ve ne zaman vereceğim?” sorularının cevaplarını da biliyor olacaksınız. Hem de bebeğiniz için en uygun cevapları…
Çünkü anneye bebeğine bakması, beslemesi için verilen fiziki donanımlar gibi duygusal donanımlar, hisler, anlayışlar, bilgelikler de verilmiştir. Bu özel hastaların kullanımlarını engelleyecek negatif duygular, toplumsal koşullanmalar, enerji blokajları yoksa annenin bebeği için doğruları yapması çokça kolaylaşır.
Örneğin; bir bebeğin ağlama nedenini ancak annesi bilir, gazını omzundan mı çıkardığı yoksa dizinde mi, uykusu geldiğinde göğsüne mi yatırmalı, sallamalı mı?… Yeter ki anne, yüklerinden arınmış olsun.
Kadın anneliğini, kadınlığını; egodan/nefsten, çevresel baskılardan, sermaye güçlerinin planından özgürleşerek yaşamalıdır. Ve kadın, orijinal tasarımına dönerek ona özel esmaları yansıtmak ve tüm yaşamını o ışıkla aydınlatmak için doğumu fırsat bilmelidir.
Vesselam.