Selamın Selameti

MERVE A. TOKYAY

Semra Kürün Çekmegil, ülkemiz ve İslam alemi için ufuk açıcı, aynılığıyla farklı, farkıyla aynı bir iş yaptı. ‘Okuyucu Tefsiri’ni kaleme aldı. Üstelik kendisi böylesi önemli bir görevi gerçekleştiren ilk Türkiyeli kadın müfessire. Kendisine tefsirini yazma sürecini, kadınlar dine göre sosyal hayattaki yerini sorduk. Farklı açılımlar kazanacağımızı umud ederek, Semra Hanım’ın duasıyla selamın selametine ulaşmak umuduyla okuyalım.

Semra Hanım, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle değerlerin yaşanması için sayfanızda düşünür kalemlere yer verdiğiniz için teşekkür ederim. 1947 Malatya doğumluyum, ailemin 4. çocuğu, Rabbimin, kadını aziz kıldığı evimin hanımı olmayı istediği yerdeyim, 4 çocuk annesiyim.

Bir tefsir hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?

Ailede şuur altına atılan güzel tohumların, bilahare akledip düşünmeye başladığımdan beri yaptığım okumalar, hanımlar arasında yaptığımız çeşitli kültürel çalışmalar ve tefsir derslerinin devamından aldığım bir motive olsa gerek. Yer yer bu ortamlarda dillendirdiğimiz fikirlerin yazı ile paylaşılması teklifleri geliyordu ama böyle bir şeye kendimi ehil görmediğimi; bunu, mükâfatı büyük olsa da, maddi-manevi sorumluluğunun ağırlığından olsa gerek, hiç düşünmedim. Hem de okunacak o kadar çok tefsir varken… Fakat ileriki safhalarda gelen teşvikler olsa gerek, başladım.

Bu çalışma bir teşviktir.

Mevcut tefsirlerde size yetersiz gelen bir şeyler mi oldu?

Yetersizlikten öte bir teşviktir bu çalışma ama Kur’ân’ın her asra bir cevabı olacağı, her okuyuşta yeni mesaj ve anlamlar devşirerek engin ufuklarda dolaştıracağını vahyin beyanıyla biliyoruz: “Ağaçlar kalem, denizler (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.” (18/109; 31/27)
Fikrin, zikrin, Rable buluşmanın verdiği güven ve huzurun izahını anlatmakla bitiremeyiz. Onun için “Yaratan Rabbinin adıyla OKU! OKU! İnsana bilmediğini öğreten Rabbin, en büyük ikram sahibidir.” (96/1-2) diyerek bu gerçeğe dikkatleri çeker Allah. Tabiî bu öyle şuursuzca bir okuyuşla değil, düşünerek anlamak, tefekkür ederek içselleştirmek, yaşamak için okunduğunda bu rahmet fark edilir.

Bu çalışma ne kadar zamanınızı aldı? Aynı zamanda bir anne olarak, sizi zorladığı zamanlar oldu mu? Bu zorlukların altından nasıl kalkabildiniz?

Bu çalışmanın temeli öncelere dayanıyor olsa da yayım hayatına girme düşüncesi 2003 yılında başladı ve 2006’da ilk cilt çıktı. Bu, hakikaten zorlu bir yolculuktu. Uykularımdan kısarak, sofra zamanlarımı en kolaya, sosyal etkinliklerimi aza indirerek ve Allah’tan şefaat isteyerek azmimi biledim. Maleyaniden uzaklaştıkça bana kalan zaman da arttı haliyle. Lezzetli meyvelerini de almaya başlayınca şevkim arttı hamdolsun.

Cahilliğimize verin ama sizden başka kadın müfessir var mı ülkemizde ya da dünyada?

Estağfurullah, bilmemek değil öğrenmemek ayıpmış. Bu anlamda araştırmalarımda dünyada bu çapta araştırmalara az da olsa rastladım. Yakın dönemlerde İran’lı bir müfessirenin 15 ciltlik tefsirinden haberdar oldum. Yine Zeynep Gazali, Aişe Abdurrahman gibi insanların çalışmaları var malumunuz. Bundan başka, kadınlar tarafından çalışmalarına konu olmuş Kur’ân konuları yok değil. Ayrıca kısa sureler üzerine de aynı şekilde küçük çaplı çalışmalar var elhamdülillah. Umut ederiz ki ufkumuzu açacak bu çalışmalar artarak devam eder inşallah.

Gençlik yıllarımda kadınlar üzerinden ortaya koyulan engelleyici din anlayışı üzerinde hep sorgulayıcı bir yaklaşımım vardı.

Bu tefsirin bir kadın tarafından hazırlanmış olması, tefsiri kadınlara yaklaştırır mı? Ya da kadınların temel sorunlarına belki de daha doğrudan cevap verme imkânı sunar mı?

Olmasını umut ederim. Zaten gençlik yıllarımda kadınlar üzerinden ortaya koyulan engelleyici din anlayışı üzerinde hep sorgulayıcı bir yaklaşımım vardı. Allah’a muhatap olmada kullar arasında hiçbir ayrım yokken, bu anlayışın çıkış noktalarını ayetler ve hadisler doğrultusunda araştırdım ve gördüm ki hüküm değil görüşler, algılayışlar belirleyici olmuş. Görüşlere saygımız olsa da bizleri Allah’a muhatap olmada bu kadar geri plana iten görüşleri ne adına kabul edelim ki! Mesela: “kadınların dinde, akılda, malda eksik olduğu”; liderlik, imamlık, ictihad; bayram, Cuma ve cenaze namazları gibi sosyal ve ibadî görevlerinden tecrit edilmeleri bunlardan bazıları…

İsmini nasıl seçtiniz? Kadına daha fazla değen farklı bir isim düşünmüş müydünüz?

Bu ismi değerli evladımız Fatih Bütün düşünmüştü, hoşumuza gitti; zaten okuya okuya meydana gelmesi ve okuma emrini hatırlatması babında iyi bir uyum sağladı.

Diğer tefsirlerden farkı nedir bu tefsirin?

Hiçbir tefsir diğerlerinden bağımsız kaleme alınmamıştır. Bunun diğerlerinden farkını okuyucu tespit etsin dilerseniz. Toplumun tefsiri anlama noktasında merasimler zincirini kıracağını, dağdaki çobanın bile kariyer sahibinden daha iyi anlayabileceğini, kadınların bu anlamda cesaret kazanacağını söyleyerek, sorunun cevabını okuyuculara bıraksak?

Namazsız bir Müslüman düşünülemeyeceği gibi okumayan bir Müslüman da düşünemeyiz.

Haklısınız. Peki biz Müslümanlar yeteri kadar tefsir okuyor muyuz sizce? Ya da Kur’ân-ı Kerim’i anlamaya çalışıyor muyuz?

Ne üzücü bir durum ki toplumumuzda tahsil hayatının dışında okuma oranı oldukça düşük. Tefsir okuma ise çocuklar küçük oldukları için; gençler, oyun, internet vs. ile meşgul olmaktan, talebeler derslerden bıktıkları için, orta yaşlılar işten güçten vakit bulamadıkları(!) için; ihtiyarlar da ‘aklım almıyor’ diyerek okumuyorlar.
Yeni ufukların müjdecisi olan genç neslimize, ağrı ve sızılardan şikâyeti olan ihtiyarlarımıza, sıkıntı ve bunaltıdan(!) inleyen herkese, eline bir kitap alıp okumalarını tavsiye ederiz. Aslında okuma salt bunlar için olmamalı; okuma, olmazsa olmaz ilahi bir emirdir. Namazsız bir Müslüman düşünülemeyeceği gibi okumayan bir Müslüman da düşünemeyiz. Hatta tüm ibadetler, ilmine sahip olunca ancak hakkıyla eda edilirler. Aksi durumda şuursuz ibadetler, ritüelleşmiş hareketler olduklarından, sahibini ıslah etmekten de uzak oluyorlar.
İşte bu millet ilk ‘Oku!’ emrini gereği gibi yerine getirmediği için toplum olarak daha çok şeytanı memnun edecek işler yapıyor. Bu durum, sömürülmeyi, ezilmeyi, köleleşmeyi, behimi bir hayat sürdürmeyi beraberinde getirdi.
Kur’ân-ı Kerim anlaşıldıkça medeniyet yolunda ilerlenecek; o anlaşıldıkça bâtılın içyüzü ortaya çıkacak; o anlaşıldıkça küfre, cehalete karşı kırmızı ışık yakılacak; o anlaşıldıkça hazine-i kübraya erişilecek; o anlaşıldıkça sosyal, siyasal, ekonomik sorunlar çözüme kavuşturulacaktır, Allah’ın inayetiyle.

Daha fazla kadın âlim yetiştirememiş olmamızın temel sebepleri nedir sizce?

Bırakalım kadın âlimi, ülkemizde yıllara varan onca tahsil hayatına rağmen ne bir bilim adamı, ne sosyal, siyasal güce sahip bir lider veya ilim adamı çıkmıştır. Ya da bunların sayısı kaçtır? Çünkü eğitim sistemimiz, sosyal yapılanmamız esaret altında. İsteyenler kendi çabalarıyla bir şekilde ilimde derinleşmeye çalışıyorlar veya bir şekilde pasifize ediliyorlar.
Aslında kadın-erkekten ziyade, insanın elde edeceği değerleri bilip hedef belirlemesi ve bunda samimi olup o hedefi elde etme bilgi ve samimiyetine sahip olması gerekir. Mesela her insan arzuladığı şeyi elde etmek için tüm imkân ve melekelerini kullanıyor, gücünün yetmediği yerlerde de yan güçlere müracaat ediyor ve hiçbir engele de öyle kolay kolay takılmıyor. Ayrıca her insanda aynı melekeler olsa da kendi eğilimleri doğrultusunda yetenek ve kabiliyetlerini kullanıp geliştiriyorlar. Ferhat’a dağları aştıran neydi? İşte meselenin püf noktası!
Ayrıca kadınların yaptıklarını erkekler, erkeklerin yaptıklarını kadınlar yapamaz diyemesek de hakikaten iyi bir ev hanımı cemiyetin temelini atan şükür kaynağıdır. O, eşinin arkasında sessiz bir kahraman olarak, yetiştirdiği çocuklarla ümmete katkıda bulunarak hem yazarlığını hem okurluğunu yapıyor. Zaten her insan mutlak yazardır; yazdıkları da bir gün mutlak okunacaktır! O halde yapıp ettiklerimize dikkat edelim. (17/13–14; 18/49)

“Çalışmalar çeşit çeşittir. (92/4)” “…Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık…” (4/32; 43/32) “Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır.” (46/19) Kişiye çalıştığının karşılığı verilecekse neyi niçin yaptığımızın bilincinde olmamız, sen ben çatışmasına girmememiz gerekir.

Yeni çalışmalarınız var mı? Dergimiz aracılığı ile özellikle genç kızlarımıza neler önerirsiniz?

Üstümüze Düşünce Vahyin Gölgesi adlı kitabım yeni çıktı sayılır. Düzenlenmesi gereken birçok çalışmam var. Allah ömür verir, zaman kifayet ederse inşallah diyelim.
Sadece genç kızlarımıza değil, tüm gençlerimize, Allah’ın kendilerine biçmiş olduğu ulvî değerlerin farkında olup kimliklerini zedeleyecek davranışlardan sakınmalarını, Allah nezdinde kulluk kariyerlerini yükseltmelerini öneririm. İşlerini, rollerini birbirine karıştırmasınlar. Herkes yaratılışının gereğini yerine getirmeli değil mi? Selamın selametine ermemiz duasıyla.

                 

Merve Akdoğan

İstanbul Üniversitesi Radyo TV bölümü mezunu olan Merve Akdoğan, web içerik editörüdür. Moda, Kadın, Stil, Güzellik, Seyahat/Gezi alanlarında içerikler üreten editörümüz, alanında uzman isimlerle röportajlar da yapmaktadır.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın