Aşkım Kapışmak: ‘’Benim işimde sadece insan var.’’

Röportaj: İrem Uluerciyes

O bir ‘Davranış Bilimleri Uzmanı’… Kitapları, seminerleri, gösterileri herkes tarafından çok fazla seviliyor ve takip ediliyor. Şimdi ise 22 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde ‘’İnsanız İşte’’ diyecek ve 500. gösterisiyle kariyerini taçlandıracak. Müziğin, görselliğin ve de antidepresan niteliğindeki söylemlerin bolca görüleceği gösterinin kahramanı Kapışmak, “Benim işimde ayrım yok, sadece insan var.” diyor.

 

İletişim danışmanlığına uzanan yolculuk nasıl gelişti? Nasıl bir çocuktu, öğrenciydi Aşkım Kapışmak?

Tüm zorluklardan bir şekilde çıkabilen bir çocuktum. Düşe kalka büyümenin ne demek olduğunu bilirim. Kendine yetmek zorunda olmak, düştüğünde kendi kalkmak zorunda olan bir çocuk. Sevmeyi iyi bilirdim. Ders hiç çalışmazdım, okulda dinlediğim yeterdi bana. Genelde dert sıkıntı dinleyen, mazlumları fazlaca fark edip onlar için çabalayan bir öğrenciydim. Yaramazdım ama sevdirirdim kendimi. Mahallenin teyzeleri, çocuklarını ders çalışması için bana gönderirdi. Farklı olmayı isterdim hep, herkes gibi olamazdım. Yaramazlıklarım hep bundandı. Annem ve kardeşlerim çok önemliydi benim için, onların mutlu olması için çok çabalayan bir çocuktum. Farklı hayatları ve hikayeleri gözlemlemeyi severdim, bu yüzden ergenlikten sonda şehir şehir dolaşmaya çalıştım vakit buldukça. Çok iyi eğlenen her yeri eğlenebilecek alana çeviren biriydim. Ama ara ara yalnızlığa çekilirdim, tek kalmak tek bakmak en sevdiğim şeydi. Başkalarının hüzünleri ilgimi çekerdi. Arka planlarını merak ederdim hep. Tabii insanı ve gerçeği arama arzusu beni psikolojinin ve bilginin olduğu tüm eğitimlere insanlara ve yollara attı. Hala da devam ediyor çok şükür. Uzmanlığa gelince o sıfat toplumun verdiği… Ben uzmanlığı değil aracı olmayı tercih ediyorum. Sağ olsun Türk milleti kitaplarıma, söylemlerime, yazılarıma değer verdiler. İnşallah layık olmaya devam ederim.

 

Çağımızın en büyük sorunlarından birisi iletişimsizlik. İki insan arasında doğru bir iletişim nasıl kurulmalı?

Aslında iletişimsizlik diye bir şey yok. Sadece bu çağda insan kendiyle daha fazla iletişim halinde. Daha bencilce, kendi odaklı ve narsist bir şekilde. Kendine tapınmayı, kendine acımayı ve kendini haklı bulmayı bırakmadığı sürece, bir diğeriyle iletişim zorlaşacak. Sahip olma arzumuz çok fazla. Diğerine sahip olma, mala mülke ideolojilere, dine, her şeye o kadar çok sahip olmaya çalışıyor ki nesneleri tapınacak put ediyorlar. İki insanın iletişimde olması önce bu yolu sevmekle başlar. Her şeye rağmen sevebilmek. Bize verilmiş en önemli değeri kendi gerçeklerimize göre kullanamayız. Daha yavaş daha sakin sevebilmeliyiz. Diğerini iletişime değer bulmalı, olumsuz duyguları biriktirmeden yaşayabilmeliyiz. Ölümü hatırlamalı ve o gerçekle bakabilmeliyiz. Sağlıklı bir iletişim için kendini bilmek, diğerini tanımak, belli bir nezaket sahibi olmak, zaman ayırmak , gönüllü olmak ve sorumluluk almak gerekir. Bu akışa bırakmaktır. Düşünceler ve duygular karşımızdaki ile bir olmalı en azından olmaya yakın olmalı. Küçük olumsuz düşünceler yüzünden kesik, bencil, ihmal edilmiş, zararlı iletişimler, hiç kurmamaktan daha kötüdür. Hakkını verebilmeli.

 

HAKİKAT BİLGİSİNE SADECE DÜŞÜNEREK ULAŞILABİLİR

Çoğu insan mutsuz, huzursuz, geleceğine dair kaygılı. Siz nasıl görüyorsunuz gidişatı?

Yanlış yerde mutluluk aramak, olduğun yerde sürekli boşa pedal çevirmek gibidir. Dünyanın içinde dayatılan yemek içme, görüntü, cinsellik kariyer vb. şeyler mutlu etmez sadece memnun eder. Yani ya memnun olursun ya da olmazsın. Memnun olursan neşe, olmazsa üzüntü gelir. Ama mutluluk çok başkadır. Hakikate, gerçeğe, bilgiye ulaşınca gelir. Mutluluk saadet demektir, saadet ise huzurdur. Yani bilgiye ulaşmanın huzuru. Derin okuma yapmayan, farklı alanlardan gerçeği aramayan, düşünmeyen, düşünmeyi dert etmeyen, felsefe yapmayan insan mutlu olamaz. Olamadıkça daha çok mal, mülk, kariye, evlat, aile ya da başka birinin bağımlısı olur. Düşünmeyen dindarlar ise sadece ibadeti rakama döker, kendini baskılar, ezbere yaşar ve kim anlatırsa inanmayı tercih eder. En kolay yoludur hemen inanmak. Oturup bir bilginin üzerine düşünmez çünkü yorulur. Modern dünyada insanların akın akın mutlu olmak için yaptıklarına bakmak lazım. Farklı farklı ideolojiler peşinde koşmak reiki, enerji, kuantum, astroloji, spor, pilates ya da farklı dini inançlar. Farklı gözükselerde ortak bir amaçla yapılıyor; mutlu olmak ve gerçeğe ulaşmak. Ama bir çok insanın atladığı bir şey var; hakikat bilgisine düşünerek yani aklederek ulaşılabilir. Yani düşünmeden inanmak yeterli olsaydı inancı olan herkes mutlu olurdu. Biz müslüman bir ülkeyiz ve inancı gereği müslümanların bir kısmında gözlemlediğim daha huzursuz olmaları. Okuyarak bilgi ışığında çıkarımlar yaparak, düşünerek inanmak yerine, duyarak inanmayı tercih ediyorlar. Çünkü daha kolay ve bedelsiz. Hatta gelenekle içselleşip alışkanlıklar şeklinde yaşanıyor. Evet okumuyoruz ve okumadıkça gerçeğe ulaşmak zor ve mutlu olmakta zor. Dini ve hayatı düşünsel değil pratiksel ezbere yaşıyorlar. Sadece daha çok inanmayı tercih ediyorlar. Daha çok düşünmeyi değil. Şeytanını zincirleyememiş insan sürekli onunla yaşamak zorunda. Kaygı ve endişe artıyor. Çünkü her şeyi yapıyorlar ama bir türlü o sonuca ulaşamıyorlar. Cenneti ise rahat, bedelsiz bir dünya zannediyorlar . Yemek içmek serbest çalışmak yok. Orada bile şimdiki dünyanın aynısını sadece tembel olarak elde etmeyi istiyorlar. Peki neden?

Mideni, cinselliğini terbiye edeceksin önce. Ama herkesin önceliği bu ikisi. Dindar kesimde çoğunluk kendini bastırarak depresyona giriyor, diğer kesim de kendini bastırmadan saldırırcasına yaşayarak. İki tarafta şunu unutuyor.

Neden? Ne için? Yani gerçek ne? Hazlardan dünyadan vazgeçmeyi fakir yaşamak olarak algılıyor bazıları. Hayır tam tersine her şeyle birlikte düşünmekten bahsediyorum. Hz. Muhammet Hira’ya düşünmeye gittiğinde tüccardı, maddi durumu iyiydi, ailesi vardı, eşini seviyor seviliyordu. Etrafında saygı ve sevgi gören biriydi, peki neden mağaraya gitti? O da gerçeği arıyordu. Bunu biz de yapabiliriz. Dünyadan vazgeçmek değil, dünyada akletmek. Akıl nasıl kullanılır, araştırmıyorlar. Gelenekleri ve ezberleri her şeyden daha değerli. Bağımlılıklar zor değişir. Tüm sistemin, eğitimin, ekranların, sosyal yaşamın yeniden inşaası lazım. Bizim ülkede sorun çıkana kadar beklenir, çözüm üretilir. Ama gerçek sorun yokken gerçeği bulmaya çalışmaktır. İnsan gerçek düşünceye iki yolla gider. Birincisi bilgi peşinde giderek, ikincisi acı ile. Yani acıdan çıkarılan ders ile. İlki çok olmadığı için ikincisi oluyor bizde. Bu durum da gelişmeyi geciktiriyor. İnsanın üç özelliği vardır; uyum sağlar, alışkanlık geliştirir ve bağımlı olur. Alışkanlıkları değiştirebiliriz ama bağımlılıklar zor. Peki nasıl yol alırız? Tüm inandıklarımızı gözden geçirip tekrar araştırarak, her açıdan bakarak. Felsefe, psikoloji, fizik, matematik alanlarına inerek. İnsanı, evren’i, yaradılışı, Yaradan’ı ve her şeyi… Bunu yapmak zamanla insanın yalnızlaştırıyor ama bunun da bir bedeli oluyor. Çoğunluk olmak yerine azınlık olup mutlu olmak en iyisi.

 

Hangi alanlarda kapınızı çalanlara danışmanlık hizmeti veriyorsunuz?

Genelde iş, sanat ve siyaset dünyasından isimlere özel beden dili, iletişim, ikna ve sunum teknikleri eğitimi veriyorum. Şirketlere; iletişim, motivasyon, ikna, hedef başarı gibi özel kurum içi eğitmelerimiz var.

 

AKIL KULLANILMAYAN HER TÜRLÜ İNANÇ SAHİBİNİ ZEHİRLER

 

 

Siz hiç destek aldınız mı peki bir profesyonelden? Ve günümüzde herkes bir profesyonelden destek almalı mı?

Destek almak değil ama ortak olmak diye bir sürecimiz oluyor. Alanında uzman büyüklerim ile derleşip akıl sohbetleri yapıyoruz. Herkesin mürşide ihtiyacı var. Ya da adına ne derseniz! İnsanların tedavi görmek için değil, kendilerini bulmak için güvenilir dostlara ya da ilim sahibi insanlara ihtiyacı var. Eğer klinik bir durum varsa tabii ki de gerekli uzmandan destek alınmalı. Bir dine inanmak insana yetmez. İnancın üzerine düşünmek şart. Zorla ibadetle ya da beklentiyle insan daha da hasta olur. Akıl kullanılmayan her türlü inanç, sahibini zehirler.

 

Mutlu bir ilişki için neler önerirsiniz?

Mutlu bir ilişki için madde madde bir şeyler yazmak sadece anı kurtarır. Geçici bir farkındalık sağlar. İlişkinin kendisi mutlu etmez. Bu durum tamamen ilişki içindeki insanların huy ve kişilikleri ile ilgilidir. Zayıf bir yapı, gelişime kapalı biri ya da olumsuz huyu olan insanın mutlu olabilmesi hatta edebilmesi zordur. Alınacak çok yol vardır. Yani evlilik ya da ilişki mutlu etmez. Bireysel olarak mutlu olmanın yolu için çaba gösterenler, ilişkide yol alır. Eğer mutluluk bir güneş ise ışığını gösterecek kişileri iyi bilir. Her yere ışık verse de bazı yerlerde çiçek, bazı yerlerde ot biter. Ne yazık ki insanların çoğu mutlu olmak için hızlı teknikler ve yollar ister. Bu o kadar kolay bir şey olsaydı yüzyıllardır alimler, felsefeciler, üzerine bu kadar düşünürler miydi? Ama en azından iyi bir insan olmak diye bir tabir vardır ya. İyi demek ne demek? Onun için çabada olan insanların daha hakkı gibi.Tabi bu ben iyiyim demekle olmuyor. Zaten iyiyim diyorsa vardır bir problemi.

 

SAYGI DİĞERİ İÇİN KENDİ KONFORUNDAN VAZGEÇEBİLMEKTİR

 

Evlilik apayrı bir dünya… Aşkın, sevgi ve saygının korunması için çiftler nasıl bir yol izlemeli?

Aşkı koruyamazsın, senin bilincini yok eden bir şeyi kontrol edemezsin. Gelir yakalar ve yakar. Gerçek aşk ise yanacaksın, baştan kabul etmelisin. Zaten o korunup saklanacak bir şey değil; yaşanıp dönüştürülecek bir şey. Amaç sahip olmak ya da saklamak olamaz. Saygıya gelince bir insan saygılı değilse, evlense de bir şey değişmez. Kemik bir yapıyı kırmaktan bahsediyorsunuz. Her sevilenle evlenilmez. Evlilik ölçüsü sevgi ya da aşk olamaz sadece. Bir insanı sevmeniz önce sizi kör eder. Sevgi içinde ilgi, sorumluluk, saygı ve derinlik barındırmalı. Bunlar baştan yoksa sonra zor kazanılır. O yüzden herkes birbirini değiştirmeye çalışıyor. Ama kendi adıma ne yapabilirim diyorsanız; kendinizi bilin yeter. Önce bulun… Unutmamak lazım saygı; diğeri için kendi konforundan vazgeçebilmektir.

 

Beden dili insanların büyük ilgisini çeken bir konu. Sizce beden dilinde en dikkat edilmesi gereken işaretler nedir?

Biraz geç kaldık toplum olarak bu konuya ama yıllardır eğitimlerimde anlatmaya çalışıyorum; mikro ve makro beden dilini. En dikkat edilecek noktayı soruyorsanız; ilk bakışta ne hissediyorsanız odur. Sonrası ilk fikirleri çarpıtmakla geçer. Gözler ve eller ve ikisinin arasındaki her bölüm biribirini besler.

 

EVRENİN AKIŞINI İZLEDİKÇE YAVAŞLIYORUM

 

Kafasını rahatlatmak, hayatı yavaşlatmak için neler yapar Aşkım Kapışmak?

Zamanı yavaşlatamam ama zamanda yavaşlayabilirim. Evrenin kendi akışını izlemeye başladığımda yavaşlıyorum. Acele etmeyen çiçekleri, koşturmayan kedileri, hırslanmayan toprakları, öfkesiz kuşları, kibirsiz suları izlemeye çalışıyorum. Tabi onların yanına gitmeden olmuyor. O yüzden terk ediyorum bazen kendimi. Çokça film izlerim, karakterlerin içine girerek yaşarım. Çok az sohbet ettiğim insan vardır onlarla zaman geçiririm. Annemle babamı ziyaret ederim, bahçesinden topladıklarını dinlerim. Merak edenler olacak; ibadet, dua diye. Onu anlatamam çünkü anlatmaya çalışıp bir değer katamam. Değersizleştiririm diye korkuyorum nazarımda. Bana kalsın.Yılın belli zamanlarında İspanya’da kalıyorum, orası beni anlıyor biraz. Şunu söylemem lazım; hayat, yardımlaşma ve iyilik zamanlarında yavaşlamanı sağlıyor şiddetle tavsiye ediyorum.

 

Aynı zamanda birçok kitabınız da bulunuyor. Peki kitapların yazım aşamasında neler yaşanıyor? Yol haritanızı nasıl belirliyorsunuz?

Her kitap için bekliyorum. Zihnime düşüyor tek tek ne yapmam gerektiği. Yazım aşamasına geçmeden önce okumaları bırakıyorum. Belli bir yol aldıktan sonra farklı ülkelere uçuyorum ve gittiğim yerde tamamlıyorum. Örneğin; Kalbin Anahtarı serisi Mekke’de; Dolce Vita Tayland’da, Carpe Diem Fransa’da, Yaşam Kitabı Hollanda’da Üzümlü Kek İspanya’da bitti. Tabi yazılacak cümlelere ben gidemiyorum, onlar geliyor ve onları beklemek sabır isteyen bir şey.

 

BENİM İŞİMDE SADECE İNSAN VAR

 

Farklı lokasyonlarda seminer ve söyleşiler gerçekleştiriyorsunuz. Neler yaşanıyor gittiğiniz yerlerde?

Tabi dünya ülkelerini gezmek evrenle bütünleşmek gibi. Emanet ettiğim düşüncelerimi, kitaplarımı, duygularımı farklı topraklardaki insanlarda görmek çok güzel. İl il, ülke ülke hep aynı aslında. Benim işimde din, dil, ırk, toprak ayrımı yok. İnsan var. Sadece kimlikler farklı, o da benim için değerli değil. Kimi için ağabey kimi için kardeş, kimine amca kimine sevgili kimine dost kimine yoldaş olabilmek büyük sorumluluk. Allah hepsinden razı olsun.

 

Birçok sosyal sorumluluk projesinde de sizi sıklıkla görüyoruz. Ülkemizde sosyal sorumluluk projelerine ne kadar önem veriliyor? Ve sizler gibi takip edilen insanların bu projelere önderlik etmesi nasıl katkılar sağlıyor?

Elimden geldiğince yer almaya çalışıyorum e nasip olması çok mutlu ediyor beni. Ben şunu öğrendim başkalarının, benim yardımıma ihtiyacı yok. Benim o yardımı yapmaya ihtiyacım var. Türk milleti bu konuda çok duyarlı ve istekli. Güven duydukları sürece sonuna kadar gidiyorlar. Bu gurur verici. Ben ve benim gibi insanların daha çok örnek olmaları şart. Hani derler ya yaptığın iyililiği gösterme diye. Ben bir yere kadar katılıyorum buna. Bence niyet çoğalmaksa, duyurabildiğimiz kadar çabalamak lazım. Kendini değil iyiliği öne çıkararak. Ve sağ olsunlar hangi ünlü arkadaşımı arasam koşa koşa geliyorlar. Birlikte çok şey yaptık inşallah da yapmaya devam edeceğiz.

 

İNSANIZ İŞTE!

22 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde ‘’İnsanız İşte’’ diyeceksiniz. Neler bekliyor gelecek olan misafirlerinizi?

500 gösterimi taçlandırmak için Harbiye’de olacağım. Yıllardır dünyayı gezerken finali İstanbul’da, yani başladığım yerde yapmak istiyordum. Seminerleri bırakmıyorum sadece uzun zamandır turnesini yaptığım gösteriyi sonlandırıyorum. Başka konularla devam edeceğiz. Evet başlık insanız işte! Ülkemiz ötekileşmeden yoruldu, kalp temizliği dilde kaldı, bencilleştik, depresyona giriyoruz, öfkeler arttı, kendimize yabancı olduk, psikiyatri klinikleri doldu, aldatma boşanma hızla artıyor, tatminsiz olmaya başladık. Din, mesnevi, diğer inanç ve ideolojiler insanlar için geçici antidepresan gibi. Bilginin derinliğine inmiyoruz. Her şeyi azar azar deneyerek kendimizi bulamayız. Enerji astroloji gibi içi boş söylemlerin para etmediği de kanıtlandı artık. Akıl lazım, bize zihin lazım, bilgi lazım. Bu yüzden bu gösteri ülkem insanları için çok değerli. Hem müzik hem görsellik hem de derin söylemler olacak. Herkesi bekliyorum 22 Eylül’de Harbiye Açık Hava Sahnesi’ne…

 

 

Ayşe Özgün

Moda ve alışveriş kategorilerinde trend stiller ve markalardaki indirimler, kampanyalar hakkında bilgiler sunar. Sağlık uzmanı olan editörümüz uzmanlaştığı alanlarda farkındalık yaratmayı hedefliyor. İletişim: ayse.ozgun@aysha.com.tr

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

yazılım