Ağrılı uyaranlara karşı gösterilen tepkide sinir sisteminin büyük bir bölümü rol oynadığı için, ağrıyı algılamada kişinin ruhsal durumunun da önemli bir etken olarak işe karışması şaşırtıcı değildir. Ruhsal durumu, ağrı karşısındaki tutumumuzda etkili olan kültürel ve toplumsal geçmişimiz ile ağrı sırasındaki ruh halimiz belirler.
Savaş sırasında bir asker önemli yaralar aldığı halde ağrı duymayabilir, çünkü aklını bütünüyle savaşa vermiştir. Daha sonra yara sarıldığında, yarada herhangi bir değişiklik olmamasına karşın, çok şiddetli ağrı duyar.
Yoga’da zihin, başka düşüncelerle ağrılı uyarandan bütünüyle uzaklaştırıldığından, çivili yatak üstünde yatmak gibi çok zor deneyler gerçekleştirilebilir. Söz konusu olan, bu insanların ağrıya katlanmaları değil, onu bizim duyduğumuz biçimde duymamalarıdır. Bu insanlar uyarıların olumsuz anlamını zihinlerinden uzaklaştırmayı başarmaktadırlar.
Madalyonun öteki yüzünde ise ağrının yarattığı psikolojik etki vardır. Uzun süreli şiddetli ağrı, kişinin ağrıyla başa çıkma konusundaki ruhsal yeteneğini tüketen bir kısır döngüyü başlatır ve genellikle kişilik değişimlerine yol açar. Zamanla ağrıyı daha fazla düşünür, daha şiddetli algılar. Bu yüzden ağrı ne denli dış koşullara bağlı olsa da, zihinsel sürecin etkilerini de unutmamak gerekir.