Bir zamanların başkenti olan Marakeş, şimdilerde Unesco Dünya Kültür Mirası listesindeki Eski Şehir bölgesi ile insanda tam bir zamanda yolculuk hissi yaratıyor. Renk ve ahenk bu şehirde ayrı bir anlam kazandığı gibi aynı anda müthiş egzotik ama bir o kadar da karmaşa ve kargaşa içinde. Yalnız bu kargaşa asla rahatsız edici değil, şehrin adeta kendine has bir dansı gibi. Berberi dilinde Kırmızı Şehir anlamına gelen adıyla Marakeş, kızılın onlarca tonunu görebildiğiniz mimarisi ve dokusuyla adının hakkını veriyor.
Fas’ın orta kesimlerinde yer alan Marakeş, Atlas Dağları’na çok yakın kurulmuştur. Sonbahardan neredeyse yaza kadar şehirden bakıldığında karlar altındaki dağlar, büyülü bir görüntü verir.
Medina bölgesi şehrin tam anlamıyla kalbinin attığı bir turizm ve ticaret cenneti. Eski şehrin surlarla çevrili kapılarından Medina’ya girdiğinizde bin bir çeşit ürünü bulabileceğiniz binlerce dükkan ve satıcı sizi karşılıyor. Kumaşlar, halı ve kilimler, el sanatları, takı ve taş işçilikleri ayrı güzel. Alışverişlerde iyi pazarlık etmenizi tavsiye ederim. Medina’da dolaşırken biraz kafanızı kaldırıp, aralara gizlenmiş harika kafe ve restaurantları, küçücük kapılardan girilen muhteşem bahçeli mekanları keşfetmenizi mutlaka öneriyorum.
Jemaa El-Fnaa meydanında dolaşırken ilk hissettiğim şey, bir köşeden elinde kırbacı ile Indiana Jones çıkacak şimdi oldu. Bugüne kadar yüzlerce şehir meydanı görmeme rağmen hiç biri Kıyamet Meydanı’nın yanından bile geçemez. Binbir çeşit sokak satıcısı, çalgıcısı, dansçısı, zennesi, yılan oynatıcıları, sokak dövmecileri ve kına yapanlar, ağzından ateş çıkaran cambazlar, maymunlar…
Ha bu arada maymunlar ve bakıcıları önemli işte; yanlışlıkla filan onlara doğru bir bakar ya da ilgilenirseniz, bir anda maymunu elinize tutuşturabilir veya omzunuza kondurabilirler. Meydanda gezerken aman dikkat satıcılar genel olarak çok ısrarcılar.
Jardin Majorelle
Yves Saint Laurent’in evi olarakta bilinen Jardin Majorelle içine girdiğiniz andan itibaren, yüzlerce ağaç, palmiyeler, kaktüsler, çiçekler, çeşmeler ve havuzlarla adeta bir cennet bahçesi hissiyatı uyandırıyor insanda. 1920’lerden 1947 yılına kadar Jacques Majorelle tarafından atölye ve bitki koleksiyonu bahçesi olarak kullanılmış. 1947 yılında halka açılan, Fransız sanatçının 1962 yılında ölümünden sonra Yves Saint Laurent ve Pierre Berge tarafından keşfedilip 1980 yılında satın alınmış. Günümüze kadar ulaşan haliyle, içinde bir müze, kitapçı, sanat galerisi ve Majorelle adlı butik ve Bousafsaf adında bir kafe bulunan harika havuzlu bahçeler kompleksidir.
Kutubiye Camii
Marakeş’in sembollerinden olan Kutubiye Camii, Jamaa El-Fnaa meydanının hemen girişindedir. 1199 yılında yapılan caminin 77 metreye varan kare minaresi eski şehir bölgesinin neredeyse her yerinden görülebilir.
Bahia Sarayı
19. yy’da Fas Kralı’nın veziri Musa tarafından yaptırılan saray, taş, mozaik, cam ve ahşap oyma sanatının harika örnekleri ile dolu. Adını vezirin eşlerinden birinden alan sarayın içinde limon ve narenciye ağaçlarıyla dolu harika avlularla karşılaşacaksınız sakın şaşırmayın.
Ali Bin Yusuf Medresesi
14. yy eseri olan medrese, 16.yy.’da Saadi Hanedanlığı döneminde büyütülerek şimdiki halini almış. Fas sanatının önemli detay özelliklerini görebildiğimiz bir yapıdır. Yapının duvarlarında stuko süsleme sanatının en güzel örneklerini görebilirsiniz. Üstten ahşap sedir oymalarla başlayan, aşağıda stukolarla devam eden yapı en altta renkli ve desenli motifleri olan zellige denilen mozaik karolarla biter.
Otel ve Restoran Tavsiyesi
Marakeş için açık ara tavsiye edebileceğim otel, neredeyse her yönüyle kusursuz olan La Mamounia olur. Restoran tavsiyelerim ise Naranj, Le Jardin, La Famille ve Dar Yacout.
Naranj Restaurant
*Bu güzel Marakeş gezisi için Pronto Tour’a teşekkürlerimle…
Mehmet Kırali @civilking