Hasretin Adı; Ayasofya

Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli yapıtları arasında yer alan Ayasofya-i Kebir Camii; mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği ile tarihi olduğu kadar sanat dünyasında da önemli bir yer tutar.

Elif Üner

Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür. İmparator Justinianos tarafından bu dönemde yaşayan devrin en iyi  iki önemli mimarı olan İsidoros ile Anthemios’a yaptırılmıştır. İstanbul;  “İstanbul elbette feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!” Hadis-i Şerifi’nin  işaretiyle 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından  fethettiğinde tam 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılan bu mabed, Fatih tarafından  kendisine ganimet payı olarak  alınmıştır. Fatih Sultan Mehmet, kendine ayırdığı tek ganimet olan kiliseyi camiye çevirerek ilk Cuma namazını da kendisi imam olarak kıldırmıştır.

Daha sonraları Sultan I. Mahmut’un inşa ettirdiği ve  Ayasofya’nın güzelliğine güzellik katan sanat harikası  şadırvanı, sıbyan mektebi, kütüphanesi  ve yeni bir Hünkâr Mahfili ile bir külliyeye dönüşen Ayasofya, tarih boyunca hiç görmediği bir özenle Osmanlı Devleti’nin en gözde mabedi olmuştur.

Ayasofya Camisi’nin değerine değer katan bir diğer özelliği de  duvarlarını süsleyen büyük hat levhalarıdır. Bu levhalar, padişah Abdülmecid Efendi zamanında yapılan onarımlar esnasında dönemin ünlü hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. Bu büyük yuvarlak hat levhalarında klasik bir şekilde Allah (c.c.), Hz. Muhammed (s.a.v.), sırasıyla dört halifemiz ve peygamber efendimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.) adına tanzim edilmişlerdir. Levhaların ahşap olan askıları son derece dayanıklı ve hafif bir ağaç olan ıhlamurdan yapılmıştır. Bu büyük hatların çapları yaklaşık sekiz metre civarındadır. Bu büyüklükte harfleri belli bir üslupta ve hatasız olarak yazmak gerçekten büyük bir yetenek işidir. Hülefa-i Raşidin yazıları da yine aynı ebatta ve tek parça olarak yazılmıştır. Kubbede yer alan ‘Nur’ suresinden ayetlerde bizzat onun eseridir.

Seyyid Kazasker Mustafa İzzet Efendi, devlet adamı olması yanında besteciliği, hattatlığı, neyzenliği ve şairliği ile de tanınmış çok yönlü bir sanatçıydı. Ayrıca mihrabın iki yan duvarında da padişahların ve devrin önemli hattatlarının da eserleri yer almaktadır.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir yadigârı olan Ayasofya Cami’ndeki hat eserlerine dair İbnülemin Mahmut Kemal İnal Bey hüzünlü bir hikâyeyi “Son Hattatlar” isimli eserinde şöyle zikreder: “Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmış Allah (c.c.) ism-i celali, peygamber efendimiz ile halifeleri ve Haseneyn’i ihtiva eden bu elvah-ı celile, caminin müze yapılması maksadıyla indirilmiş ve bir kenara konulmuş hatta indirilirken bazı yerleri zedelenmiştir.  Caminin cami olduğunu gösteren yazılar sökülüp dışarı atılmak istenmiştir. Ancak levhaların çok büyük olması sebebiyle kapılardan dışarı çıkarılamamıştır. (Sanki İzzet Efendi bunu düşünerek bu derece büyük yapmıştır o levhaları) Levhaları bir kenarda atıl vaziyette gören İbnülemin üzülmüş ve tekrar asılması için müze müdürüne talepte bulunmuştur ve hat levhaları onarılarak tekrar yerlerine asılmıştır. ‘’

481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, Türk milletinin nazarında daima fethin aziz bir hatırası haline geldi. 1934 yılında caminin müzeye çevrilmesi bu hatıraya ve mirasa değer verenleri oldukça üzmüştür. Onlardan biri olan Memduh Cumhurun şu dizeleri birçok hüzünlü kalbin de lisanı olmuştur.

‘’Ayasofya öyle mahsun, ulu kubbeler duasız,

Seneler süren bu hasretle minareler ezansız,

Bize zor gelen tecelli daha çok sürer mi Ya Rab?

Göğe yükselen niyazlar gibi secdeler mekansız.’’

UNESCO dünya kültür mirasları arasına giren Ayasofya, 24 Temmuz tarihinde yeniden cami olarak kullanılmaya başlandı. Böylece  müjdelenen fethin yadigarı bu mirasa sahip çıkarak özümüzü, kültürümüzü yaşatmanın kıymetini hem dünyaya kanıtlamış hem de gelecek nesillere de bir farkındalık bırakmış olduk.

Kültürel miraslarına sahip çıkmayan, nesillere aktarmayan milletler, millet olma bilincini kaybederler.

 

İrem U.

Aysha Dergi Yazı İşleri Müdürü olan İrem Uluerciyes, moda, güzellik, stil, güncel konularda yazılar yazıp, alanında uzman isimlerle röportajlar gerçekleştirmektedir.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın

yazılım