
Bir kadın var
Tarifi zor.
Yaşamı, var ile yok arası.
Hayatı tüm imkanları elinden alınmış.
Ezilmiş, kirlenmiş, yıpranmış.
Kadın… Ne yapabilir ki elinden ne gelir ki.
Var olan bir parça gücü de alınmış elinden.
Ama o, kadın olmaktan vazgeçmemiş.
Savaşı hiç yaşamamış, hiç görmemiş insan, anlamaz o kadının halinden.
Kim anlar ki onu, onun gibi savaşın içinde yaşamaya mahkum olan kadınlardan başka.
Bilemezsiniz…
Bir günlük pedin onlar için nasıl veli nimet olduğunu.
Ben orada kadınların nasıl çaresiz olduklarını gördüm.
Bir kadının en mutlu günü düğün günüdür.
Düğün gecesi kaybetti eşini kadın.
Acısı tarifsiz…
Hastaneye getirildiğinde Muhammed kalbinden yara almıştı.
Durmuştu kalbi…
Kapıda Muhammed’in eşi, gelde anlat hadi.
“Bugün kavuştuğun eşinden bir kaç saat sonrası ebedi ayrılık” de ona.
“Esma, eşin şehit” de
“Esma onun kalbi durmuş” de.
“Esma çok üzgünüm, yeni mi evlenmiştiniz” de.
Ben gözlerimi, Esma’nın kınalı ellerinden, o gece özenle giydiği kıyafetinden alamıyorum.
Göz kamaştırıyor…
Süslenmek için değilde, acılarını gizlemek için makyaj yapmış sanki.
Savaş, düşen bombalar, kaybettikleri umrunda değil.
Evleniyor, sevdiğine kavuşuyor.
Peki ya sonrası?
Savaş kimseye yakışmıyor, hele kadınlara hiç yakışmıyor.
Unutmayın, sizin elinizin tersiyle ittiğiniz herşeyin onlar için paha biçilemez olduğunu…
Uzaklarda bir yerlerde, savaşın tam ortasında yaşamaya çalışan kadınların olduğunu…