Ramazan ve Oruç

 

Hak ile batılı, doğru ile yanlışı insanlara göstermek üzere gönderilen Kur’an, Ramazan ayında indirilmiştir (Bakara, 2/186). Şüphesiz Allah katında ayların sayısı on ikidir (Tevbe, 9/36). Şehr-i Ramazan da bunlardan biridir. Ancak onu, on iki ayın sultanı yapan Kur’an’dır. Onun fazileti Kur’an’a ev sahipliği yapmasından ileri gelmektedir. Zira Ramazan ayı Kur’an ayıdır.

Prof. Dr. Mustafa Karataş

 

Bir bakıma Ramazan ayı zarf, Kur’an ise mazruftur. Bu mazruf ilahi bir mesaj olduğundan zarfı da, mazrufu da son derece kıymetlidir. Diğer bir deyişle zarfın önemi içinde taşıdığı mazruftan ileri gelmektedir. İşte böyle müstesna bir zaman diliminde Yüce Allah, müminlerin oruç tutmalarını ve Kur’an’a daha bir aşkla ve fazlaca yönelmelerini murat etmiştir. Ramazan mu’minler için rahmet kapılarının açıldığı, şeytanların zincire vurulduğu kutsî bir aydır. “Ramazan ayı girdiğinde göğün kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar zincire vurulur” (Buharı, Savm 5).

 

Ramazan ayı, Allah Teâla’nın engin lütûf ve bereketinin müminler üzerine adeta yağdığı bir mevsimdir. Kur’an’ın inmeye başladığı ilk gece olan Kadir gecesini de içinde barındırması sebebiyle Rabbimiz ona ayrı bir değer bahsetmiştir. Zira Kur’an’ın ifadesiyle Kadir gecesi bin aydan daha hayırlı bir gecedir (Kadir, 97/3). Bu ise seksen iki sene, dört ay kadar bir zaman dilimi demektir. Hem Kadir gecesini hem de orucu içinde barındırdığı düşünülürse, Ramazan ayının ne denli değerli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

 

“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) insanların en gayretlisiydi. Ancak Ramazanda Cebrail (a.ş.) ile karşılaştığında daha da gayretli olurdu. Ramazanın her gecesinde Cebrail (a.ş.) ile buluşur ve Kur’an mukabele ederlerdi. Resûlullah (s.a.v.) hayırda yarış hususunda esen rüzgârdan daha hızlıydı.” (Buhârî, Bedyu’l-Vahy 5).

 

Ramazan günlerinde inananları tatlı bir heyecan sarar, ruhlar berraklaşır, vücudumuzla yüz yüze geliriz. Daha önce fark etmediğimiz ekmek ve pide kokuları burnumuzda tüter, suların her bir damlası billur tanecikleri olarak görünür. Düne kadar dikkatimizi çekmeyen bakıp geçtiğimiz yiyecek ve içecekler cennet taamı gibi iştahımızı cezbeder. Yediğimiz yiyeceklerin gerçek tat ve lezzetlerini alırız. Ayrıca bütün sene boyunca bunlara ulaşamayanların hislerini daha bir fark eder daha bir hissederiz. Bu yönüyle de bir terbiye mektebidir Ramazan ve oruç. Ağızların kapalı ancak kalp gözlerinin açık olduğu günlerdir. Gündüzleri saim/oruç tutarak, akşamları kaim/teravih namazı kılarak, mukabele dinleyip hatimler yaparak manevi gıdaların stok edildiği demlerdir. Ramazan, on bir ay insanı önünde sürükleyen zamana, bir ay hükmedebilme şansıdır. Zekat ve sadakalar dağıtılarak, iftar sofraları kurularak, fertler arasında dayanışma ve kardeşliğin sağlandığı bir fırsattır.

 

Diğer taraftan imsak vaktinden iftar anına kadar yeme içme ve cinsel arzulardan uzaklaşmak anlamına gelen oruç, geçmiş ümmetlere olduğu gibi Müslümanlara da farz kılınmış bir ibadettir (Bakara, 2/283). Zira oruç bir eğitimdir ve aynı zamanda iradenin nefse hakimiyetinin de bir sembolüdür. Oruç, behimi duyguların dizginlenerek meleküt alemine seyrin mevsimidir. Maddenin, mana emrine girdiği; ruhun bedene galip geldiği, ham ve çiğ duyguların kemale erdiği bir iklimdir. Zengin iken yoksulluğu, varlıklı iken yokluğu, tok iken açlığı, kuvvetli iken zayıflığı yaşatan bir eylemin adıdır. Haramlar şöyle dursun, helallere bile elin sürülmediği demlerdir. Yoksulların dul ve yetimlerin halinin hatırlandığı günlerdir. Bu bir empatiden öte birebir yaşamaktır. Bir anlamda “hakka’l-yakın”dir; bilmenin ve görmenin ötesinde tatmaktır. Bu yüzden orucun sevabı çok büyüktür. İslâm’in temel esaslarından biri olan ramazan orucu, müslümanlar için rahmet ve bereketin sağanak halinde yağdığı manevî bir mevsimdir.

 

Orucun sevabının sınırı yoktur. Bir kudsi hadiste bildirildiğine göre Alah Teâla “Adem oğlunun her iyi ameline karşılık, on katından yedi yüz katına kadar sevap yazarım. Ancak oruç hariç, onun ecri bana aittir” buyurmaktadır (Buhârî, Savm 2). Dahası oruç tutanların Cennetin Reyyan isimli kapısından girecekleri haber verilmektedir (Buhârî, Savm 4; Müslim, Siyâm 166).

 

Oruçluya iki sevinç vardır. Birincisi, dünyada iftarı açarken, diğeri ise ahirette Rabbine kavuştuğu zamandır. (Buhârî, Savm 9). Ayrıca “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak oruç tutarsa geçmiş günahları affedilir” denilmektedir. (Buharı, Savm, 6). Allah katında oruçlunun ağız kokusu misk kokusundan daha güzeldir (Buharı, Savm, 2).

 

Oruç kalkandır. Allah Resûlu (s.a.v.),“Oruç, kalkanın sizi düşmandan koruduğu gibi cehenneme düşmekten koruyan bir kalkandır” buyurmaktadır (İbn Mace, Siyâm 1). Oruç, Allah ile kişi arasındaki engelleri/masiva aşma mücadelesidir. Çirkin bakışlardan gözleri; yalandan, gıybet ve dedikodudan dilleri; vurmaktan, dövmekten ve incitmekten elleri korur. Gözlerde ferin, dizlerde dermanın kalmadığı, dillerin kuruyup dudakların çatladığı bir anda top patlamasıyla ve müezzinlerin ezan sesleriyle, tabak, kaşık ve çatal seslerinin harmoni oluşturduğu heyacan ve telaş dolu sevinçler, Rabbimizi hoşnud eden görüntülerdir. Zira kul, firavunluk, karunluk ve nemrudluk taslamamış, O’nun için aç kalmış, akşama erdiğinde ise yeme içme telaşıyla Rabb olmadığını, aksine aciz bir varlık olduğunu ve yaratanın nimetlerine muhtaç olduğunu sergilemiştir.

 

Orucun ibadet olmasının yanısıra vücudumuza da sayısız faydaları bulunmaktadır. Bir yıl boyunca hiç durup dinlenmeden çalışan sindirim organlarımız, bir anlamda rektife/bakım yapılarak yeniden ayarlanmaktadır. Sindirim organları denen mide ve bağırsaklar, karaciğer ve diğer hazımla ilgili uzuvlar, Ramazanda intizama girerler. Resûlullah (s.a.v.), “Her şeyin zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur” buyurmuştur. Orucun ayrıca iradeyi güçlendirdiği de bilinmektedir. Yine Hz. Peygamberin “Oruç sabrı artırır” ifadesi de bunu desteklemektedir (İbn Mace, Siyam 44).

 

Son derece sevap ve faziletli olan oruç ibadetini hakkıyla ifa etmeye çalışmalıdır. Bir takım kötü davranışlarla oruca zarar vermekten sakınılmalıdır. Zira bazı davranışlar tutulan orucun sevabını yok eder. Nitekim bu konuda Allah Resûlu çok önemli bir uyarıda bulunmaktadır: “Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine sadece susuzluğu kalır; nice gece namazına kalkanlar da vardır ki, sadece gece uykusuz kalmış olur” (İbn Mâce, Siyâm, 21).

 

Oruç tuttuğu halde kötülüklerden kaçınmayan kimse, perhiz yapıp zehir içen hasta gibidir. Zira günahlar da bir bakıma zehirdir. Güzel hasletleri yok eder, sevapları alır götürür. Görüldüğü gibi oruç tuttuğu halde sevap alamayanlar da bulunmaktadır. Başkalarını üzen, onlara zarar veren bir kimse orucun hikmet ve gayesini anlayamamış demektir. Halbuki orucun hikmetlerinden biri, iyi ve güzel davranışlara sahip insanlar oluşturmaktır. Dolayısıyla oruç tutan kimseler davranışlarına her zaman olduğundan daha çok dikkat etmelidirler. Başkasına haksızlık etmemeli, hemen kızmamalı, sabretmeli, kötü söz söylememelidir. Nitekim Allah Resûlu (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Oruç kalkandır. Oruçlu çekişmez ve kimseyle de dövüşmez. Bir kimse kendisine sataşır veya küfrederse iki kez ben oruçluyum desin” (Buhârî, Savm 9). Kısaca oruç sabırdır. Sabrın sonu selamettir ve de bayramdır.

İrem U.

Aysha Dergi Yazı İşleri Müdürü olan İrem Uluerciyes, moda, güzellik, stil, güncel konularda yazılar yazıp, alanında uzman isimlerle röportajlar gerçekleştirmektedir.

Henüz Yorum Yok

Bir Cevap bırakın