Doğudan batıya yayıldığına hiç şüphe olmayan ipeğin ilk bulunuşu ve dünyaya yayılışı, tam olarak bilinmiyor. Bilinen tek şey, masallarıyla her ülkenin ipeği kendilerine mal etmek istediği…
Tam kesin olmamakla birlikte bütün ipekçilik kitapları, ipek kumaşının ilk önce Çin’de kullanıldığını yazıyor. Bunun sebebi ise Asya denilince akıllara ilk olarak Çin ve Hindistan’ın gelmesi…

İpekçiliğin ilk kez Çin’in kuzeydoğusunda Şantuk çevresinde başladığı düşünülüyor. İpeğin Uzak Doğu’ya ait olduğunun temel kanıtlarından biri ise Romalılar tarafından ipeğe ‘seres’ denmesiydi. Seres’in anlamı ise o dilde “uzak doğu” demektir. İranlılar da ilk ipek kumaş üretiminin kendileri tarafından yapıldığını söylüyor. Buna delil olarak da Şehname adlı destanda bir İran hükümdarının ibrişimden kaftan yapmaya karar vermesinin hikaye edilmesi gösteriliyor. Zaten ipek kumaş dokumaktaki en büyük şöhrete İran sahip olmuştur. Çünkü dokumalar konusunda en eski örnekler İran’da bulunmuştur.

M.Ö.2600’lü yıllarda Çin imparatoru Hoang-Ti zamanında, saray bahçesinde bir tırtılın dut yaprağı yediği ve sonra koza ördüğü görülüyor. Bunun üzerine imparator, bu kurdun hayatının incelenmesini istiyor ve bu görevi eşi She-Ling-She’ye veriyor. Kraliçe uzun süren tetkikler sonunda bu kozadan ipek çekilebileceğini ve bunun da dokumacılıkta kullanılabileceğini keşfediyor. Bu sebeple Çin ipekçilik tarihinde, She-Ling-She bir ipek ilahesi olarak biliniyor.

Çin’de bu sanatın gelişmesi ülkeye hem ün hem de yıllarca kazanç sağlıyor. Ve Çin bu serveti kaybetmemek için ipek böcekçiliğini kutsal sayıp, ipek böceğinin ve sanatının dışarı çıkmasına mani olmak için katı kurallar hatta ölüm cezaları uyguluyor. Bu nedenle ipek böcekçiliğinin Çin’de uzun zaman gizli bir sanat halinde kaldığı biliniyor.
İpeğin Türklerle ilişkisi ise M.S.149’da Türkistan’da bulunan Hotan eyaleti hakanının bir Çin prensesi ile evlendirilmesine dayandırılıyor. Çin’de asalet nişanesi olan ipeğin, Hotan’da bulunmaması nedeniyle prenses hem ihtişamını devam ettirmek hem de eşine düğün hediyesi vermek istediği için saçlarının arasına ipek böceği tohumu saklayarak Hotan’a geçiyor. Ve bu tarih, ipek böceğinin saklı bulunduğu Çin’den ilk çıkışı olarak kabul ediliyor.

Bizans Kralı Justinianus döneminde Bizans-Sasani ilişkilerindeki gerginlik ve savaşlar, Batı’nın Doğu ile yapmakta olduğu ipek değişimini engellemekte ve ipek İstanbul’a bir türlü gelememekteydi. İstanbul ipek sanayisinde yaşanmakta olan kriz nedeniyle M.S.500 yıllarında Bizans Kralı Justinianus ile Theodora, ipeğin hakiki mahiyetini anlamak ve sırrını çözmeleri amacıyla iki rahibi misyoner görünümü altında Doğu’ya gönderiyorlar. Bu iki rahip İran’ı geçtikten sonra Orta Asya’nın içlerine kadar gittiklerinde, ipek böcekçiliğinin oralarda oldukça yayıldığını görüyorlar.

İki yıl oralarda kalarak ipek böceğinin yetiştirilmesi ve kozadan ipek çekilmesi usullerini öğreniyorlar. İstanbul’a dönerken kamış bastonlarının içine ipek böceği tohumu koyarak M.S.552 yılında İstanbul’a geliyorlar. Bu şekilde Bizans’ta ipek böcekçiliği ile ipekli dokumacılık hızla gelişiyor; İspanya, İtalya ve Yunanistan’a da yayılmaya başlamış oluyor.
16.yüzyıl ortasında Osmanlı’nın geniş topraklara sahip olması, bununla birlikte zenginlik ve geçimin artması, saray adamlarının ve halkın süslü, ağır elbiseler giymek arzusuna uygun olarak ipekli dokumacılık gelişmiş; bu işle uğraşan zanaatkârlar ülkenin her tarafına yayılmıştır. Başta Bursa olmak üzere Anadolu’nun birçok noktasında ipekli kumaşlar dokunmuştur.

İstanbul’un fethinden 1838 tarihine kadar ipek böcekçiliğinin seyri hakkında kesin kayıtlar olmasa da bazı kaynaklara göre Bursa’da koza, ipek böceği tohumu ve ipek ticaretinin önemli bir yer tuttuğu; el mancınık ve tezgahlarında çeşitli ipek kumaşlar ile kadifelerin dokunduğu, Avrupa’ya koza ihraç edildiği biliniyor.
Osmanlı’da ipek sanayi 1845 yılında Bursa’da kurulan 60 mancınıklı fabrika ile başlamıştır. Bursa’da bir “Harir Darü’t-talimi” o zamanki ismiyle İnstitut Sericole, yani ipek Okulu kuruldu. O günden sonra ülkemizde yerli ipek böceği üretimine başlandı ve ardından üretilen ipek kumaşı, tüm dünyada sayılı bir kumaş haline geldi.
Dünyanın önde gelen markalarından, sokak arasındaki terziye, kravattan başörtüsüne ipeğin kullanılmadığı ve yakışmadığı hiçbir materyal yok. Dünyanın en kıymetli kumaşı, ilk günden beri aynı hürmete haiz olmuş ve değerinden asla bir şey kaybetmemiş. Dünya üzerinde bu kadar uzun yüzyıllar değerini korumuş ve artırmış başka ne var ki?