Çok eskiden beri uygarlıkların en önemli ve uzun soluklu ticari ürünü, çaydı. Aynı zamanda çok da sevilen çayın, bitkisini demleyerek içme fikrini öncelikle Çinlilere borçluyuz. Edinilen bulgulara göre Çinliler MÖ. 2737 yılı civarında sıcak suda demlenen bu çay yapraklarının, sakinleştirici ve tedavi edici etkisini fark etmiş. Kısa zamanda İpek Yolu ile yakın çevrelere yayılan çayın, Batı medeniyetleriyle buluşması ise biraz geç olmuş. 16. yüzyılda Portekiz, Hollandalı ve İngiliz tüccarların Asya ile kurdukları güçlü bağlar sayesinde de çay daha fazla tanınmış ve gittiği yerlerde yaygınlaşmış. Bilhassa İngilizler çayın tiryakisi olmuş ve sömürgesi olan her bölgede de bu içecek çok kısa bir sürede yaygınlaşmış.
Gelişen ve devam eden süreç içerisinde çay içmek sadece keyif yapmak değil, geçmişten gelen bir geleneğin parçası olmak demek olmuş. Bu da çayı basit bir keyif kaynağından öte, sembolik bir içecek haline getirmiş.
Britanya
Çayı keşfetmek onlara kısmet olmasa da, keşfedenlerden sonra çayın en çok seveni şüphesiz ki İngilizler. Üstelik çay tarihine yaptıkları iki önemli katkıları da bulunuyor. Birincisi ‘Earl Grey’ denilen ve siyah çaya bergamot eklenerek elde ettikleri harman. İkinci katkıları ise İngilizlerin imzası haline gelen çay saati… Yani öğleden sonra saat 16.00 civarında atıştırmalıklarla birlikte çay servisi ritüeli.

Hindistan
Renkleri, baharatları, kültür çeşitliliği nasıl Hindistan’ın simgesi ise chai kokusu da oraya özel bir simhe olarak kabul edilir. Hindistan’ın neredeyse tüm mahallelerinde “chai wallah” denilen çaycılar bulunur. Chai, Assam harmanı siyah çayın sütle ağır ağır demlenerek şeker, bal ya da hurma şurubu ile tatlandırılması ile elde ediliyor. Tarçın, zencefil, rezene, karabiber, muskat ya da karanfil ile de baharatlandırılıyor.

Fas
Fas’a yolu düşen herkes oranın dumanı üzerinde tüten ve tatlı olarak cam bardakta servis edilen nane çayını bilir. Nane çayı ikram edilmeden, misafir ağırlanmaz. Ve Fas’ta bu çayı geleneksel olarak evin en yaşlı erkeği demler. Bu tadın sunumu ise ayrı bir zevktir… Ayakta, yüksekten cam bardağa dökülür ve bu hareket son derece özen ister. Böyle bir sunumla içeceğin havalanması sağlanırken bir yandan da bulunulan yere çayın mis gibi kokusu yayılır…

Japonya
Dünyada seremonileri en çok seven millet herhalde Japonlardır. Örneğin dolunay, baharın ilk tomurcukları, yaprakların yeşilden sarıya döndüğü o ilk demler Japonlar için bir kutlama vesilesidir. Bu sebeplerle de bir fincan çay içmek Japonlar için bir ciddiyet ve zarafet gerektiriyor. Çay merasimleri önceden yalnızca elit kesime ait bir gelenekmiş. Ülkenin ileri gelenlerinin bir araya toplanıp aralarındaki bağları kuvvetlendirmesi amaçlanırmış. 16. yüzyıl Japonya’sında çay evlerine küçücük kapılar konulurmuş. Böylece misafirler ancak kılıçlarını dışarıda bırakıp elleri ve dizleri üzerinde ilerleyerek girebilirmiş bu evlere. Böylece çay içmek için buluşan tarafların, alçak gönüllülükle şiddetten uzak, sosyal bir paylaşım yapmaları amaçlanırmış. Günümüzde de Japonya’da çayın sunum şeklinden servis edileceği fincana, harmanı ve mevsimine kadar her ayrıntı incelikle düşünülüyor.

Bütün bu ritüel ve geleneklerden daha da önemli bir şey varsa, o da çayınızı yudumlarken dünyanın koşuşturmasına ara verip her şeyi bir an olsun yavaşlatmak… Tüm dünyaya nam salmış bu değerli içeceğin tadını çıkarmak…