Her yıl modanın başkentlerinden çıkan ve kendi değerleriyle tasarladıkları kıyafetleri yıllarca bize giydiren Batı kültürüyle büyüdük…

Batı’nın sokaklarından tutun da en ihtişamlı yapıtlarına, dini sembollerinden kendi dillerine, mimari ve sanatına kadar hemen hemen her sezon onların kültürüne yer açtık gardıroplarımızda. Anadolu’nun en ücra köyünden, metropolün en işlek caddesine kadar kıyafetlerle kendi kültürlerini bize sunmayı başarmışlar.


Ülke olarak modaya ucuz bir bakış açımız var. Bırakın ticaretini, kültürünü bizim için kıyafetler bile süslenme aracı! Belki de bu yüzden dünyaca ünlü bir markamız yok. Belki de bu yüzden bizden izleri, dünyaca ünlü markalar sunduğunda yine onlar aracılığıyla sevineceğiz.

Dolce Gabbana çini desenlerini kıyafetlerle bütünleştirdiğinde, modanın başka dilde de yazılmasının önemini acaba kaçımız idrak edebildik?

Yaşadığımız kültürün, yaşadığımız coğrafyanın bereketinin farkında olmamız için daha kaç sezon geçmesi gerekiyor bilmiyorum. Hemen hemen her sezon koleksiyonlarıma kendi değerlerimizden bir şeyler katmak istemem hep bu yüzden.

Göktürk alfabesini tasarımlarla buluşturduğumda, onlarca kadının gardıroplarında olmanın manevi mutluluğu tarif edilemezdi. Modayı başka dilde okumaya başladığımızda, kültürümüzün sınırlarını aşıp dünya kadınlarıyla buluşmak umuduyla…
Sevgiyle kalın…