
İspanya’nın Basque bölgesinde Getaria adında bir balıkçı köyünde dünyaya gelen Balenciaga, babasının ölümünden sonra üç çocuğuna birden bakmaya çalışan annesi ile büyüyor. Terzilik yaparak geçimini sağlayan annesine ve işine her zaman hayran olmuş, bir an olsun yanından ayrılmadan çocukluğunu geçirmiş.

Cristobal Balenciaga, böylelikle kariyerine on iki yaşında bir terzinin yanında çalışarak başladı. Kısa bir süre içinde maharetlerini gösteren Balenciaga‘yı, zamanın ünlü asillerinden Marchioness de Casa Torres işe aldı ve onu, terzilikte kendini geliştirmesi amacıyla Madrid’e yolladı. Tüm tasarım ve dikiş sürecinde ellerini kullanarak kumaşlarını şekillendiren ünlü tasarımcı, bu açıdan da moda tarihinin “sayılı” isimlerinden biri olarak anılıyor.

Paris ve Çıkış Yılları
I. Dünya Savaşı’ndan önce kıyı kasabası San Sebastian’da açtığı ilk mağazasının başarısını, Madrid ve Barselona’daki şubeler takip etti. Bu mağazalara verdiği isim ‘’Eisa’’ da, annesinin kızlık soyadı olan Eisaguirre’nin kısaltılmış haliydi. Balenciaga, İspanya’da kendine sağlam müşteri kitlesi edindi, kısa sürede Kraliyet ailesi ve İspanyol aristokratlarının favorisi oldu. Fakat çıkan iç savaş, onu Paris’e taşınmak durumunda bıraktı.

1937’nin Ağustosunda Paris’teki ilk butiğini açtı ve kısa sürede başarıyı yakaladı. Moda dünyasının zirvesine tam anlamıyla oturması ise II. Dünya Savaşı sonrasında oldu. 1950’li yıllarda Christian Dior’un New Look’u, feminenliğin zirvesinde büyük bir popülerliğe ulaşıp, bir yandan da geçmişe yönelik referanslarıyla moda tarihini geriye döndürmekle suçlanıyordu. Balenciaga ise buna tamamen zıt düşen bir anlayışla tasarımlarını yaptı. Döneminde en modern tasarımlarla ünlendi.

Moda tasarımında kendi çapında bir devrim sayılabilecek tasarımı da, 1952’de ürettiği ön tarafı vücuda oturan, arkadan ise alabildiğine bol olan kesimlerdi. Bu kesim, 1960’lara kadar birçok tasarımcıya ilham olacak yenilikler için de bir ipucu niteliğindeydi…

Cristobal Balenciaga “mükemmelliyetçilik” çizgisinde tasarımlarını devam ettirdi ve ona göre kumaş seçiminden renge, kesime, son dokunuşlara kadar her şey mükemmel bir şekilde bir araya gelmeliydi.
Moda tarihinin önemli isimlerinin aksine Balenciaga, özel hayatını gözler önünde yaşamıyordu. Hatta bu, soğuk ve mesafeli kişiliğiyle bilinmesine yol açtı. Müşterileriyle de birebir ilgilenmiyor, moda çevrelerinde bir-iki kişi dışında kimseyle bir yakınlık kurmuyordu. Medyaya gelince, tam karşılarında duruyordu. 1957’de verdiği bir kararla tasarımlarını diğer herkes gibi mağazalara yollamadan bir ay önce halka tanıtmak yerine, bir gün önce gerçekleştirmeye karar verdi. Amacı basını tasarımlarından uzak tutarak kopyalanmaların önüne geçmekti. Baskı tarihleri alt üst olan basın, elbette durumdan rahatsız oldu; devamında Givenchy de ona katıldı.

Tasarım Estetiği
Bütün tasarımları, çizim kullanmadan gerçekleştirdiği çalışma süreçleri önce kumaşta başlıyordu. Cristobal Balenciaga’nın her defilesinde, mutlaka baştan aşağı kendisinin elinden çıkmış bir tasarım olur, fakat bunun hangisi olduğu detayı hiçbir zaman açıklanmazdı.

Zekice ve ustaca hesaplanmış kesimlerle vücudun şekliyle oynuyor, bedene gösterdiği saygıyla onu kendi estetik anlayışının mükemmeliyet seviyesine çıkarıyordu. Çoğu tasarımı minik, ama lüks hissini katlayan bir detayla tamamlanıyordu. Gece kıyafetlerinde ise ya düz renklerde ağır ipekli kumaşlar ya da baş döndürücü işlemelerle kaplanmış tasarımlar tercih ediyordu. Bu işlemelerin çoğu, Paris’in ünlü işlemecisi Lesage’a yaptırılıyordu. Özel günler için tasarlanan elbiselerde sık sık düz ipekler üzerine beyaz veya siyah danteller tercih ediyordu…

Cristobal’dan Sonra Balenciaga…
Hazır giyimin hâkimiyetiyle haute couture’ün sonunun geldiğini hisseden Cristobal Balenciaga, 1968’de 73 yaşındayken ünlü Paris modaevinin kapılarını kapattı… Kendisi de 1972’de aramızdan ayrıldı. Kendi ismini taşıyan modaevi ise hayatının ikinci başlangıcını, 1986’da Jacques Bogart AŞ tarafından satın alınmasıyla yaşadı.