Her insanın, her canlı varlığın dünyaya teşrif ettiği bir an, bir zaman, bir dakika vardır. İnsan, Allah’ın yarattığı mükerrem varlık olarak, Ahsen’i takvim üzerine, o yeryüzüne teşrif eder. Mevlid doğmak, doğum yeri, doğum zamanı gibi anlamlara gelse de istilahda, özellikle bizim kültürümüzde Hz. Perygamber’in doğumunu ifade eder. Süleyman Çelebi tarafından yazılan “Vesilet-ün Necaat” (Kurtuluş Vesilesi) adı eser asırlardır Peygamber sevgisini ve muhabbetini anlatır bizlere, meclislerimizde okunarak bugünlere kadar gelmiş bu manzum eser adeta kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Nursen Turgut
Mevlut veya Mevlid Kandili dediğimiz kutlu gece Memluklüler döneminde kutlanmaya başlanmış olsa da bizler için çok özeldir. Çünkü o gün yeryüzünde köhneleşmiş, kendini kaybetmiş, insanlığını yitirmiş bir dünyada insana insan olduğunu hatırlatacak, tek bir yaratıcının olduğunu anımsatacak, sevginin ve muhabbetin kaynağı Hz. Muhammed’in yeryüzüne teşrif edeceği gecedir.
Varlığı ile yeryüzünü şereflendirecek Peygamberimizin doğum günü ile ilgili birçok tartışma var. Biz nasıl çocuklarımızın doğum günlerini mutluluk içinde kutluyorsak Hz. Peygamber’in doğum günü de bütün Müslümanlar için çok özel ve kutlanması gereken bir önemli bir gündür. Elbette doğum günü Hz. Peygamber zamanında da sonraki sahabeler döneminde de kutlanmadı ancak Peygamberimizin ölümünden sonra aradan gelen nesiller, araya giren yıllar arttıkça çoğalan hasret nedeniyle, onunla ilgili her tarihi onu hatırlamanın ve yad etmenin, yani bir şekilde O’nu hayatın içinde tutmanın yolu olarak görmüşler doğum gününü.
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bize öyle bir Peygamber portresi çizilmiş ki neredeyse doğumundan ölümüne kadar onun hayatını resim resim görebiliriz. Bu konudaki ilk ayetlere baktığımızda Alak Suresi ile okumayı (ilmi), yaradılışı, kalemi anlattığını fark ederiz. Hitap direkt Allah resulünedir. Sonra arkasından Müddesir Suresi gelir: “Ey örtülere bürünen, kalk ve uyar (1-3. Ayetler). Elbiseni temiz tut”.
Akabinde nüzul olan ayetlere baktığımızda aynı zamanda bir siyer kitabı okur gibi Peygamberimizin hayatını adım adım takip edebildiğimizi fark ederiz. Kur’an’ın anlattığı, Hz. Muhammed’in hayatındaki olayların kronolojik sıralaması değil elbette; kutsal kitap O’nun yaşadığı sorunları ve o sorunlara Allah’ın sunduğu çözümleri ve hükümleri tek tek anlatır. Yeter ki biz Kur’an-ı Kerim’i sadece Arapça metninden değil, bize anlatmak istediği mesajı almak isteyerek okuyalım.
Alimlerin çoğunun üçüncü sırada indiğini kabul ettiği Mesed Suresi Ebu Leheb’in Hz. Peygambere uyguladığı sözlü şiddetin ve karısının yollarına diken dökerek maruz bıraktığı bedensel şiddetin sonunda bir yere varamayacağını; bu hak davayı Hz. Muhammed’in eninde sonunda kazanacağını anlatır.
Ardından gelen Duha Suresi Rabbimizin Peygamberini asla yalnız bırakmadığını, çocukluğundan itibaren O’nu nasıl koruyup kolladığını, varlık içinde yaşama imkanının Allah tarafından nasıl sunulduğunu anlatır bizlere.
Mevlid Kandili Kur’an açısından batığımızda dini kaynaklı görünmese de kültürümüzün ürünü olan Mevlid’i, Kur’an’ı Hz. Peygamber’in hayatı üzerinde okumak bize yeni bir bakış açısı kazandırabilir. Hz. Peygamberi sevmek, hayatı onun gibi okuyup, onun gibi algılayıp onun gibi yaşamaktan geçer. Bu Mevlid Kandili Kur’an ışığında Peygamberimiz adına bizim de doğum günümüz olsun. Haydi, Kur’an’la Hz. Muhammed’in hayatını yeniden okuyup yaşamaya başlayalım, tıpkı her adımında yanında olan sahabeler gibi…